Anasayfa » İbrahim’in Samimiyet Testi

İbrahim’in Samimiyet Testi

İnkarcıların ne kadar ucuza samimiyetsiz olduklarını öğrenmek ister misin? Kesinlikle samimiyetsiz olduklarını göreceksin.

Bu sayfa, İbrahim’in samimiyet testinin uygulamasıdır. Kuran’da İbrahim’in her dönemde kesin gerçeği bulmak için uygulayabileceğimiz metotları anlatılır. Gerçeği bulma metodunda bütün görüşlerin gerçekliğini sorgularken, samimiyet testinde ise diğer görüşlere inanan kişilerin samimiyetini sorguluyor. (Daha fazla detay için uyguladığımız metot kısmını okuyabilirsiniz.)

Güneş Doğuyor

İbrahim, samimi olarak gerçeği aramaya çıkmıştı. Samimiyet, gerçeği bulmanın anahtarıdır.

İbrahim önce Güneş’i tanıttı, sonra “Ben batanları sevmem.” dedi.

Bizler de önce “Boş Hipotez” kavramını sonra onun battığını görmeliyiz.

Boş Hipotez Nedir?

Boş hipotez, bilimsel olarak henüz ispatlanmamış bir iddiayı otomatik olarak yanlış kabul etmektir.


Soru: Çoraplarım nereye gitti?

1.Hipotez: Görünmez uzaylılar çorapları çaldılar.

2.Hipotez: Çoraplar başkalaşıp bu paspasa dönüştüler.

Boş Hipotez: Çorapları uzaylılar çalmadı, paspasa da dönüşmedi. Ancak ispatı ile gerçeği bilebiliriz.


Hipotez: Kanserin en güçlü ilacı limondur.

Boş Hipotez: Kanserin en güçlü ilacı limon değildir. Ancak ispatı ile gerçeği bilebiliriz.

Eğer limonun kanser tedavisinin ilacı olduğunu hemen kabul edecek olursak, kanser tedavisi için çalışmalar yapmamıza gerek kalmaz. Limon gerçekten kanserin tedavisi ise boş hipotezi çürütmeye çalışırken bu gerçeğe de ulaşmış olacağız.


1.AŞAMA: Hipotez yalanlanır. Boş hipotez yapılır.

2.AŞAMA: Boş hipotez çürütülmeye çalışılır.


Hipotez: Canlılığı Tanrı yaratmıştır.

Boş Hipotez: Canlılığı Tanrı yaratmamıştır. Bunu araştırmamız ve ispat etmemiz gerekir. Ancak ispat ile gerçeği bilebiliriz.

Eğer canlılığı Tanrı’nın yarattığını hemen kabul edecek olursak, yaşamın kökenini araştırmamıza gerek kalmazdı. Aslında inançlı kişilerin “Tanrı’yı arama” işini bizler yapmış oluyoruz.


Boş hipotezi yaratılış için uygulayalım.

Soru: Yaratılış nasıl oldu?

  1. Uzaylılar yarattı.
  2. Evrimsel varoluş ile yaratıldık.
  3. Güneş tanrısı yarattı.

Daha fazla yaratılış hipotezi sunulabilir ve hepsi için boş hipotez uygulayabiliriz.

  1. Canlılığı uzaylılar yaratmadı. Bunun ispatı gerekir.
  2. Evrimsel varoluşun nasıl başladığını hiç kimse bilmiyor. İlk proteinin oluşması için başka bir proteine ihtiyaç var. Bu proteinin nereden geldiğini bilmiyoruz. Kaynak: Video Bunu ispat gerekir.
  3. Güneş tanrısının bütün canlılığı yarattığını bilmiyoruz. Bunun ispatı gerekir.

Ünlü evrimsel biyolog Richard Dawkins’in yaşamın başlangıcı ile ilgili sözleri:

“Yaşamın nasıl başladığı hakkında hiç kimsenin bir bilgisi yok. Olay şu şekilde gerçekleşmiş olabilir. Bundan çok uzun zaman önce evrenin herhangi bir yerinde bir medeniyet çok yüksek teknoloji sahibi olacak şekilde evrimleşmiş olabilir ve bir hayat formu dizayn edip dünyamızdaki yaşamın tohumlarını atmış olabilirler. Bu da bir olasılıktır. Bio-kimya ve moleküler biyolojinin detaylarını incelendiğinde bunu yapan tasarımcıya ait bir imza bulabilirsiniz ve bu tasarımcı çok üstün bir akla sahip ve evrenin başka bir yerinden bir varlık olabilir.” Kaynak: Video

Richard Dawkins’in dediği gibi akıllı bir tasarımcıyı kabul etmiş olsak bile bu akıllı tasarımcı kimdir, nasıl bir şeydir… Hepsine boş hipotez uygulayabiliriz.

Güneş Batıyor

Boş Hipotezin Geçersizliği

Yazının bundan sonrası, boş hipotez uygulayıcılarının ve Kuran’ın gerçekliğini kabul etmeyen kişilerin samimiyetsizliklerinin ispatıdır.

Gerçeklik ispatından daha çok bu kişilerin samimiyetsizliklerinin ispatı yapılmaktadır. Bir insanın ancak samimi olduğunda gerçeği bulabileceğini göreceksiniz.

İbrahim’in samimiyet testinin, samimiyetsiz yalancıları ortaya çıkarma gücünü görmüş olacaksınız.

Boş Hipotez Karşısında Evrimsel Görüş ile Kuran Görüşü Arasındaki Fark

Evrimsel görüş, boş hipotezlerin hiçbirisine gerçekten bir ispat sunamıyor. Kaynak: Video Yine de evrimsel görüşü savunanlar boş hipoteze tutunmaya ve boş hipotezleri ispatladıklarına inanmaya devam ediyorlar.

Boş hipotez ancak bilinmezcilik gibi görüşlerin dayanağı olabilir. Ama boş hipoteze sarılan herkesin aslında mantıksal uydurma yaptıkları ve samimi olmadıkları ortaya çıkıyor.

“Evrimsel görüş ile Kuran’da anlatılan dinin boş hipotez karşısında ne farkı var?”

Evrimsel görüşün dayandığı bir temel yok, yani evrimsel görüşten isteyebileceğimiz bir gerçeklik kanıtı yok, keşfettikleri şeyleri kendine gerçeklik kanıtı olarak sunmaya çalışıyorlar. Örneğin; Dünyanın coğrafi kutupları keşfedildiğinde, “Demek ki Dünya’nın dönüş yönünü bu sağlıyor.” diyorlar, farklı bir sonuç çıksaydı bunu da öyle olduğu için kabul edeceklerdi.

Kuran görüşünde ise dayandığı bir temel var.

Yani, “Dünyanın coğrafi kutuplarını keşfettik, bu yüzden Dünya saat yönünün tersine dönüyor.” demek ile “Baklalı köyündeki dut ağacını keşfettik, bu yüzden Dünya saat yönünün tersine dönüyor.” iddiası arasında fark yoktur.

Kuran görüşünde dayandığımız bir kaynak olduğu için gerçekliğimiz test edilebilir durumdadır.

Yani, “Güneş’in doğudan doğmasını Kuran’da anlatılan Tanrı sağlar.” ifadesi, eksen eğikliği keşfi, bir dut ağacı keşfi gibi bir şey değildir. Kuran görüşü, evrimsel görüş gibi yüzeysel bir söylem değildir. Gerçeklik ispatı istenebilecek bir görüştür.

Örneğin; insanların Dünya’yı istediği yöne doğru döndürebildiğini, Güneş’i batıdan doğurabildiklerini gördüğümüzde, Kuran’ın bu iddiası geçersiz kılınmış olur.

“Belki ileride Dünya’nın dönüş yönünü değiştirebiliriz.”, “Belki ileride bir tanecik canlı hücre yaratabiliriz.”

Bakın, gerçekliği hakkında konuştuğumuz Kuran’ın, “Tanrı’dan başkası hiçbir şey yaratamaz.”, “Ölüleri Tanrı’dan başkası diriltemez” gibi iddialarının gerçekliğini nasıl bilebiliriz.

Örneğin, bir kişi “Benden başka hiçbir insan uçamaz.” deseydi, o kişiye inanmak için önce hiç kimsenin uçamadığına değil, o kişinin uçabildiğine bakardık.

Tanrı her dönem bu metot ile gerçekliğini gösterdi.

İsa, Tanrı’yı tanıttığında “Ölüleri Tanrı’dan başkası diriltemez” iddiasının gerçekliği için kimsenin ölüleri diriltemediğini göstermekle yetinmedi. Tanıttığı Tanrı, gerçekliğini İsa’nın eliyle ispat ederek ölüleri diriltti.

“Ama biz buna inanmıyoruz.”

Bu olayın yaşandığına inanmadığınızı sormuyorum. Bir gerçeklik metodu açıklaması yapıyorum.

Eğer bugün İsa’nın, gözlerinizin önünde ölü bir insanı dirilttiğini görmüş olsaydınız, bu sizin için bir şey ifade eder miydi?

İsa’nın ölüyü dirilttiğine inanmadığını söyleyen kişiler için daha önemli soru bu, “Bugün bunu görmüş olsaydınız, inanır mıydınız?”

Cevabı, “Evet, bugün gözümle görürsem, O kişinin tanıttığı Tanrı’ya inanırım.” diyen bir kişi bu gerçeklik metodunu kabul etmiş oluyor.

Cevabı, “Hayır, bugün gözümün önünde bir kişi ölüyü diriltse, neden O’nun tanıttığı Tanrı’ya inanayım ki? Dünyanın dönüş yönü gibi buna da bir açıklama getiririz ve inkar etmeye devam ederiz.” diyen birisi ise neden “İsa ölüleri diriltmedi, bu olay tarihte yaşanmadı.” diyor ki?

Böyle bir kişi için bugün bu olay yaşandığında bile onun için bir şey ifade etmiyor.

Eğer bu gerçeklik metodunu anladıysanız, Kuran’da Tanrı, yaratılış için “Ol emrim ile hemen olur” diyor. Evrimsel bir sürece ihtiyaç duymadığını anlatıyor.

Bunun için Musa asasının yılana dönüştüğünü göstererek tanıttığı “hemen yaratabilen Tanrı’nın” gerçeklik ispatını yapıyor.

“Ama biz buna inanmıyoruz.”

Bu olayın yaşandığına inanmadığınızı sormuyorum. Bir gerçeklik metodu açıklaması yapıyorum.

Eğer bugün Musa’nın asasının, gözlerinizin önünde yılana dönüştüğünü görmüş olsaydınız, bu sizin için bir şey ifade eder miydi?

Musa’nın asasının yılana dönüştüğüne inanmadığını söyleyen kişiler için daha önemli soru bu, “Bugün bunu görmüş olsaydınız, inanır mıydınız?”

Cevabı, “Evet, bugün gözümle görürsem, O kişinin tanıttığı Tanrı’ya inanırım.” diyen bir kişi bu gerçeklik metodunu kabul etmiş oluyor.

Cevabı, “Hayır, bugün gözümün asa yılana dönüşmüş olsaydı, neden Onun tanıttığı Tanrı’ya inanayım ki? Dünyanın dönüş yönü gibi buna da bir açıklama getiririz ve inkar etmeye devam ederiz.” diyen birisi ise neden “Musa’nın asası yılana dönüşmedi, bu olay tarihte yaşanmadı.” diyor ki?

Böyle bir kişi için bugün bu olay yaşandığında bile onun için bir şey ifade etmiyor.

“Peki, ben bu gerçeklik metodunu kabul etmiş olsam bile bugün bana Kuran’ın bu iddialarının gerçekliğini gösterebilecek misin?”

Bunu kesinlikle alacaksınız. Bakın, bugün vereceğim en basit gerçeklik ispatları -eğer görürseniz, Musa’nın asasından daha az etkileyici olmayacak.

“Geçmişte yaşanmış gerçeklik olayını örnek verme, bugün bize gösterebileceğin gerçeklik ispatlarını göster.” diyorsunuz.

Bakın, tanıttığımız Tanrı Rabb’imiz canlıları bir anda yaratabilen, göz kırpma süresinde yaratabilen bir Tanrı’dır.

54:49 Hiç şüphesiz, biz her şeyi bir kader ile yarattık.
54:50 Bizim icraatımız, bir göz kırpmak gibidir.

Söyler misiniz, eğer İsa karşınızda gerçeklik kanıtlarını (mucizelerini) gösterseydi Ona, “Bu mucizelerini gördük ama tanıttığın Tanrı’nın hemen yaratmasını da ispat etmek için Musa gibi asanı yılana dönüştür.” mü diyecektiniz?

Bugün gelmiş olan gerçeklik kanıtlarını görmek yerine “Şu kanıtları da görürsem o zaman inanırım.” demek samimi bir davranış mı?

Bugün en küçük canlı olan 1 tanecik hücre yaratılamazken, insan vücudunda her gün 330 milyar hücrenin yeniden yaratıldığını görmeniz Musa’nın asasını görmekten daha mı az gerçeklik kanıtı görünüyor sizlere?

Eğer anlarsanız, bugün gelmiş olan sitoloji, biyoloji, genetik bilimi gerçekleri, Musa’nın döneminde toplumun inkar ettiği yılana dönüşen asa gerçekliğinden kat kat daha şaşırtıcı gerçekliklerdir.

Musa dönemindeki toplumun hücre, genetik bilimi, fosil gerçeklerinden haberleri yoktu. Sadece yılana dönüşen asayı yalanladılar.

Günümüz inkarcıları belki önceki inkarcılara “Bizler Musa’nın asasını görseydik o zaman inkar etmezdik.” diyemeyeceklerini ve öncekilerden daha da azgın inkarcı olduklarını anlamalısınız.

7:39 Öncekiler de sonrakilere derler ki: “Sizin bizden arta kalır bir tarafınız yokmuş. O halde siz de yaptıklarınıza karşılık azabı tadın!

330 milyar hücrenin her gün bütün insanların vücudunda yaratılması için bir açıklama getirerek yalanlayan kişiler, Musa’nın asasının yılana dönüştüğünü gördüğünde iman edeceklerini mi sanıyorsunuz?

Peki, söyler misiniz, Musa’nın asasının yılana dönüştüğünü gören Firavun ve halkı neden Musa’nın tanıttığı Tanrı’ya inanmadılar? Çünkü gördükleri bu gerçeklik onlarda beklenen etkiyi yapmadı. Bugün bu yine gösterilse samimilerin dışındakiler yine bir açıklama getirerek, tanıtılan Tanrı’ya inanmayacaklar.

43:47 Musa, gerçeklik kanıtlarını onlara getirince onlar gülmeye başladılar.
43:48 Onlara ayetlerimizle gösterdiğimiz her gerçek bir öncekinden daha büyük daha güçlüydü. Onlar doğru yola girsinler diye ayetlerimizi açıkladıkça açıkladık. Üstelik ders almaları için başlarına bir sürü bela da gelmişti.

Bu gerçeklik ispatlarının samimiyetsiz kişiler için hiçbir önemi olmadığını anlamalısınız. Her şey için açıklama getirerek boş hipotez yaparak yalanlayabilirler.

15:14 Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, oradan yukarı yükselseler de diyecek bir şey bulurlardı.
15:15 Mutlaka: “Bizim gözlerimiz döndürüldü. Belki de biz büyülenmiş bir topluluğuz” derlerdi.

Samimiyetsiz kişilerin istediği bütün Kuran’ın gerçekliğinin ispatları getirilmiş olsa bile varılacak sonuç şöyle olacaktı:

2:55 “Ey Musa! Biz Allah’ı açıkça görmedikçe sana iman etmeyeceğiz” demiştiniz…

Kış mevsiminde kurumuş bir ağaca bakın ve bu ağacı takip edin, tekrardan nasıl hayat bulduğunu gözlemleyin. Size diyorum ki, kefenlenmiş bir insanın yeniden canlanarak ayağa kalkması ile bu görüntünün sizde oluşturacağı etki aynı olacaktır. Bu istediğiniz gerçeklik için aslında ölü insanın diriltilmesini talep etmek gerçeği örtme çabasıdır.

Çünkü söyler misiniz, İsa’nın bu mucizelerini gören toplumda neden sadece on iki kişi inandı? Çünkü gördükleri bu gerçeklik onlarda beklenen etkiyi yapmadı. Bugün bu yine gösterilse samimilerin dışındakiler yine bir açıklama getirerek, tanıtılan Tanrı’ya inanmayacaklar.

Boş Hipotez “Çorap” Sorusunda Bile Gerçeğe Ulaşamaz

“Çoraplarım nereye gitti?” sorusunda bir kişinin gerçekle geldiğini düşünelim:

İddialar:

Çorapları uzaylılar kaçırdı.

Çorapların başkalaşıp bu kilime dönüştü.

Çorapları kirli sepetine atmıştım.

İddiaları yalanlamak yerine bu kişilerden ispatlarını istiyoruz.

Birinci kişi bir delil getiremiyor.

İkinci kişi bir delil getiremiyor.

Üçüncü kişi kirli sepetindeki çorapları gösteriyor.

Gerçeklik: Çoraplar kirli sepetinde olduğu ispat edildi.

Yalanlamak isteyen kişi için boş hipotez uydurulmaya devam edilebilir:

Bu çoraplar kaybolan çoraplar mı, ispatın var mı?

Bu çorapların görüntüsünün aynı olması aynı çoraplar olduğunu kanıtlamaz, kesin olarak aynı olduğunu ispatlayabilir misin?

Bu boş hipotezlerin yalan olduğu ortaya çıktığında ise yeni boş hipotezler üretilebilir. Sadece basit bir “çoraplarım nerede?” sorusu için bile sonuçlanmayan bir süreçtir.

“Asla durmadığımız zaman bilim sürekli ilerler. Yani kanser tedavisi için en etkili yöntemin kemoterapi olduğunu yalanladığımız boş hipotezi çürütmeye çalıştığımızda daha etkili bir tedavi buluruz. Bulduğumuz tedavi için de aynı şeyi yapmaya devam edeceğiz. Bunun asla bir sonu olmayacaktır.”

Kanser tedavisi örneği gibi örneklerle bir kandırmaca yapılıyor. Sonu olmayan bir yol örneği verilmeye çalışılıyor ama bütün yolların bir sonu vardır. Yani, kanseri hemen iyileştiren bir ilaç üretildiğinde hala boş hipotez yapabileceklerini sanıyorlar.

Kanser için kesin, hemen tedavi eden bu ilaç bulunduğunda boş hipotez yapılamayacağı gibi Kuran’ın tanıttığı Tanrı da belirsizliği olan bir Tanrı değildir, gerçekliği açıklanan bir Tanrı’dır.

Yani, “Kanseri hemen iyileştiren bir ilaç üretildiğinde yine de yalanlayabiliriz” diyorsunuz.

Yolun sonuna geldiğinizi ama bir kişinin, “Yol sonsuza kadar devam ediyor” dediğini düşünün. Bu kişinin akıl düzeyi hakkında ne düşünürüz?

“Kanserin en etkili tedavisi ne?” sorusu da “Çoraplarım nerede?” sorusu da sonu olan sorulardır.

Çoraplar kirli sepetindedir.
Kanserin en etkili tedavisi “x” tedavisidir.

X tedavisini henüz bulamamış olmanız o tedavinin en etkili tedavi olduğunu değiştirmez.

Yalanlamayı sonsuz bir yol gibi göstermeye çalışıyorlar. Gerçeklik geldiğinde yalanlamaya devam eden kişilerin samimiyetsizliğini anlıyor musunuz?

Çorapları kirli sepetinde gördüğünde yalanlamaya devam eden kişiler ile kanserin en etkili ilacını yalanlayan ve Tanrı’nın bütün gerçeklik ispatlarını yalanlayan kişiler arasında bir fark olmadığını anlamalısınız.

“Her Şeye Bir Açıklama Buluyoruz.” Diyorlar

Richard Dawkins: “Bir biyolog tarafından evrimle ilgili yazılmış herhangi bir kitabı okuduğunuzda, buna ikna olmakta başarısız olabileceğinizi düşünmek çok zor. Kanıtlar kesinlikle tam yerindedir. Bu konuda hiçbir şüphe yok. Bu tartışmalı bir konu değil, tamamen kesin. Dünya’nın ve diğer gezegenlerin Güneş’in etrafında döndüğü kadar kesin.” Kaynak: Video

Burada yapılan kandırmayı görmelisiniz. Tanrı yerine konulacak açıklamaların kesin gerçekler olduğunu söylüyorlar.

Oysa bu sadece onların tahminleridir. Bunun için zaten gerçek olan bir gerçekliği, kendisinin açıklamalarına benzetiyor.

Örneğin, Dünya’nın ve diğer gezegenlerin Güneş’in etrafında dönmesinin nedeni:

Uzaylıların vantilatör tutmasıdır.
Güneşin kütlesi doğrultusunda uzay-zamanı bükmesi ve bir yörünge oluşturmasıdır.

İki hipotez arasında gerçeklik bakımından hiçbir fark yoktur. Bakın, yörüngeyi keşfediyorlar ve “Demek ki bu yörüngeden dolayı Güneş’in etrafında dönüyor, bulduk!” diyorlar.

Dünya’nın kendi ekseninde dönmesi için de, “Dünya’nın coğrafi kutuplarını keşfettik. İşte bulduk! Demek ki Dünya, bu yüzden kendi ekseninde dönüyor. Kesin kanıt budur işte!” diyorlar.

Diğer bir kişinin, “Gezegenleri bir tanrı Güneş’in etrafında döndürüyor.” diğer kişinin, “Gezegenleri uzaylılar vantilatör tutarak döndürüyor.” demesine gerçeklik demiyorum. Samimi olmaktan bahsediyorum.

Bu kişilerin, keşiflerini kendilerince bazı şeylerin açıklaması kabul ettiklerini gösteriyorum.
Bu gibi konularda, “Tanrı böyle yaptı.” demekten bahsetmiyorum. Samimi olmaktan bahsediyorum.

Bu kişiler şöyle düşündüler;
Bu gibi konulara kesin açıklama getiremiyoruz. “Gezegenlerin Güneş’in etrafında dönmesinin nedenini bilmiyoruz.” dediğimizde, dindar kesim, “Biz biliyoruz, Tanrı yaptı.” diyerek bir gerçeklik sunabildiklerini sanıyorlar. O halde bizler de, “Gezegenler, Güneşin kütlesi doğrultusunda uzay-zamanı bükmesi ve yörünge oluşturmasından dolayı Güneş’in etrafında dönüyorlar.” diyelim.

Evrimsel görüşteki kişiler ilk yaratılış, ilk protein hakkında keşfettikleri değil uydurdukları şeyleri bile gerçek bir açıklama olarak kabul ediyorlar. Bu hiç samimi değil.

Eğer Güneş yarın batıdan doğmuş olsaydı. Bunu gördüğünüzde, “Demek ki manyetik veya coğrafi kutuplar şimdi Dünyanın ters yöne dönmesini gerektirdi. İşte bu işin gerçeği budur. Biz böyle inanırız.” diyeceksiniz.

Yani sizler için Güneşin batıdan doğacak olması hiçbir şey ifade etmiyor. O halde Güneş, batıdan doğmuş veya doğmamış önemli olan bu değil. Güneş, batıdan doğmuş olsaydı tepkiniz ne olurdu, önemli olan budur?

Kuran’da bu kişiler için yapılan karakter analizini daha net görmüş oluyoruz.

15:14 Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, oradan yukarı yükselseler de diyecek bir şey bulurlardı.
15:15 Mutlaka: “Bizim gözlerimiz döndürüldü. Belki de biz büyülenmiş bir topluluğuz” derlerdi.

Yani bu yalancı kişileri şöyle anlıyoruz, “Gökyüzünde asla bir kapı açılmaz.” diyorlar. Ama gökyüzünde gerçekten bir kapı açıldığını görselerdi, atmosferle ilgili bir açıklama getirecekler, “Bu zaten olacak bir şeydir.” diyeceklerdir. Ama bugün en ufak açıklama bile yapamayacakları bir konu olsaydı, en sonunda, “Gözlerimiz döndürüldü herhalde ya da büyülendik.” diyecekler.

Ama şimdilik Güneş’in doğudan doğması için, “Bulduk! Dünyanın coğrafi kutuplarından dolayı!” diyerek bir gerçeklik getirdiklerini sanıyorlar.

Gökyüzünde kapı açılsa, “Bulduk! Atmosferdeki gaz oranlarındaki değişimler yüzünden oldu!” diyerek veya daha saçma bir şeye tutunarak gerçekliğe ulaştıklarına kendilerini ikna edecekler.

Bakın, samimiler ve azgın yalancıların ayrımını anlamalısınız. Burada, “Gökten kapı açıldı, öyleyse bunu tanrısal bir güç yaptı.” demek samimiyettir demiyorum. Gerçeğe ulaşmamasına rağmen yaptıkları açıklamalarla gerçeği bulduklarını iddia etmeleri samimiyetsizlik diyorum.

Bakın, gökten bir kapı açılacak olsaydı. Bunun için Tanrı bir elçi gönderirdi. O elçi önce Tanrı’yı tanıtırdı, “Benim size tanıttığım Tanrı, gökten kapı açabilen bir Tanrı’dır.” derdi ve gökten bir kapı açılırdı. Sonra Tanrı’nın diğer niteliklerini anlatırdı.

Örneğin; Musa, tanıttığı Tanrı’nın her şeyi hemen yaratabilen bir Tanrı olduğunu söyledi ve asasını yılana dönüştürerek bu gerçekliği kanıtladı. Sonra da Tanrı’yı detaylıca tanıttı.

Musa’nın asasının yılana dönüştüğünü gördükten sonra, “Şimdi de Tanrı’nın şu özelliğini de ispat et, yoksa inanmayız.” demek samimi bir davranış mıdır?

Bugün de bir elçi gelmiş olsaydı ve gökten kapı açtıktan sonra Tanrı’yı tanıtsaydı, o elçiye, “Şimdi de Musa gibi asayı yılana çevir, yoksa sana inanmayız.” mı diyecektiniz?

Bu yüzden elçi olmadan bir tanrıya iman ettiğini söylemek geçerli bir iman değildir. Muhammed’in Tanrısına iman ettim, Musa’nın Tanrısına iman ettim, İsa’nın Tanrısına iman ettim, Muhammed’e verilen Kuran’da tanıtılan Tanrı’ya iman ettim, şeklinde yapılan iman geçerlidir.

Elçi olmaksızın gökten kapı açılmış olsaydı, “Bunu nasıl bir güç yaptı?”, “Bu, atmosferdeki bir sebepten dolayı meydana geldi.”, “Bunu güneş tanrısı yaptı.” gibi sayısız sebep uydurulabilirdi.

Ama Tanrı, hiçbir zaman gerçekliğini böylece göndermedi. Önce bir uyarıcı elçi gönderdi, O elçi Tanrı’yı tanıttı ve O elçinin eliyle bu olaylar gerçekleşti.


İsa, tanıttığı Tanrı’nın ölüleri diriltebilen bir Tanrı olduğunu söyledi ve eliyle ölüyü dirilterek, Tanrı’nın bu gücünün gerçekliği gösterdi. Ama Tanrı’nın sonsuz güçlerinin hepsinin gerçekliğini getirmesini istemek samimi bir davranış mıdır?

Buna rağmen İsa’nın takipçileri “Rabbin gökten bize bir sofra indirebilir mi?” 5:112 ayetindeki gibi Tanrı’nın başka güçlerinin de ispatını görmek istemişlerdi. “Gerçekten bize doğru söylediğini bilelim.” 5:113 diyerek daha fazla gerçeklik kanıtları görmeden inanmakta güçlük çektiklerini itiraf etmişlerdi.

Bu yüzden, “Gökten bir kapı açıldı, öyleyse bunu tanrı yaptı.” demekten bahsetmiyorum. Bunun yerine bu gerçekliği getiren kişiyi yalanlamayacağınızı kabul etmenizin samimi bir davranış olacağını söylüyorum. Dikkat edin, bugün Kuran, benzer gerçekliklerle gelmiş ve sonra da Tanrı’yı detaylıca tanıtmıştır.

13:38 Allah’ın izni olmaksızın hiç bir elçiye herhangi bir mucize getirmek olacak iş değildi.

Yusuf Peygambere rüyaların yorumunu Allah bildirdi. “Bu Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir.” 12:37 Bu gerçeklik ispatı, gökten kapı açmakla aynı şeydir. Yani Allah, Yusuf’tan başkasının eline bu gücü vermediği gibi gökten kapı açma gücünü de elçisinden başkasına vermez.

Yani, gökten bir kapı, elçi olmaksızın açılmaz. Rüyanın da mucize yorumunu elçiden başkası yapamaz. Böyle bir gerçeklik ispatı bir durum varsa, mutlaka bir kişi çıkmış ve Rabb Tanrı’yı tanıtmıştır.

Rab Tanrımız gönderdiği elçilerle kıyameti bildirdi. İnkar edenlerin kıyamet günü, “Eyvah bize! Demek ki, elçiler doğru söylemişler.” 36:52 demelerinin sebebi bu yüzdendir. Çünkü, kıyametin koptuğu anda dağların, gökyüzünün olağandışı olduğunu, büyük felaketin meydana geldiğini gördüklerinde, boş hipotez yapabilirlerdi, “Dağların, gökyüzünün parçalanması neden elçilerin doğru söylediğini kanıtlasın, ispat etmek gerekir.” diyebilirlerdi. Ama hayır, artık samimi olmanın vakti geldi.
Eğer düşünürseniz, gerçeklik ispatı metodunu kabul etmeyenler, gerçeğe başka nasıl ulaşabilirler ki?

Bu, şu duruma benziyor; “Çoraplarım nerede?” sorusu için boş hipotezle yalanlayana diyoruz ki, “Çorapların hakkında gerçek bilgiye sahip kişi geldiğinde, o kişiden gerçeklik ispatı isteyelim.” Gerçekle gelen kişi, fotoğraflarla çorabın yerini bildiriyor sonra gözlerimizle çorabı görüyoruz. Ama, boş hipotez yapan kişi, “Hayır, bu kanıtlar yeterli değil, sen yalan söylüyorsun.” diyor. Bu kişinin samimiyetsizliğine çare var mıdır?

Bu durumun aynısını Musa yaşadı. Firavun, Musa’ya eski çağlarda insanlar nasıl evrimleştiğini soruyor:

20:51 Firavun: “İlk çağların hali ne olacak?” dedi.

Musa, tanıttığı Tanrı’nın hemen yaratabilen bir Tanrı olduğunu söyledi, tanıttı.

36:82 O, bir şeyi yaratmak istediği zaman, O’nun işi, sadece o şeye ‘ol’ demektir.

Firavun, bu söylediklerinin gerçeklik ispatını soruyor.

7:106 Firavun: “Bir gerçeklik kanıtı getirdiysen göster bakalım, eğer doğru sözlü biriysen” dedi.

Musa, gerçeklik kanıtını gösteriyor.

7:107 Bunun üzerine Musa asasını fırlatınca, anında apaçık bir yılan oluverdi.

Firavun, buna inanmak istemiyor. Bilginlerden açıklama istiyor ama bilginler samimiyetsizlik yapmıyorlar.

26:46 Büyücüler, derhal secdeye kapandılar.

Büyücüler, önce söz sonra gerçeklik ispatı sunan elçiyi referans göstererek imanlarını açıklıyorlar.

7:121-122 Büyücüler: “Musa ve Harun’un Rabbi olan alemlerin Rabbine iman ettik” dediler.

Musa, Firavun’u samimiyete davet ediyor. Gerçek ortadayken bile bile yalanladığını yüzüne söylüyor.

17:102 Musa: “Şüphesiz ki bu gerçeklik kanıtlarını, göklerin ve yerin Rabbinin açık belgeler olarak indirdiğini sen de çok iyi biliyorsun. Ey Firavun.”

Firavun, bütün samimiyetsizlerin kıyamet günü samimi oldukları gibi ölüm anında samimi olmaya karar veriyor. İsrailoğullarının Tanrısı diyerek referans gösteriyor.

10:90 Su boğazına girince boğulurken inandım, gerçekten de İsrailoğullarının inandığı Tanrıdan başka tapacak yok ve ben Müslümanlardanım dedi.

Bakın, Güneş’in doğudan doğması için, Dünya’nın coğrafi kutuplarını delil saymak ile Nemrud’un kendisini delil sayması arasında fark yoktur.

2:258 İbrahim: “Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir bakalım”

İbrahim’in bu sözü samimi ile yalancıyı ayırt eden bir sözdür.

Bu söze karşılık, “Ben Güneşi batıdan getiremem öyleyse Tanrı vardır.” demeyi söylemiyorum. Samimi olmayı söylüyorum. Samimi bir insan, “Güneşin doğuşu için gerçek bir delil getiremiyorum.” demelidir.

Samimiyete ilk adımı attıktan sonra ise Dünya’da bir fevkaladelik olduğunun farkına varmak gelecektir. İbrahim samimi olduğunu gösterince doğru yola iletildiği gibi bizler de kesin gerçeği talep etmeden önce samimi olmalıyız.

Samimi olunmadığında kişi ile hakikat arasına sebep perdesi çekiliyor.

Örneğin; Akıldan yoksun bir kişinin, Dünya küresine baktığını ve kürenin döndüğünü gördüğünde buna açıklama getirerek, “Küre eğik durduğu için sürekli dönüyor.” dediğini ve bu gerçekliği kabul ettiğini düşünün.

Ama bu olayın sadece zahir (görünen) yönüdür. Akıllı kişi olayların batın (görünmeyen) yönü hakkında düşünmelidir. Evet, kürenin eğik duruyor olması görünen bir gerçektir ama kürenin dönmesinin sebebi olarak sadece gördüğümüz şeyi kabul etmemiz, gerçekliğe ulaştığımız anlamına gelmez.

Güneş’in uzay-zamanı bükerek bir yörünge oluşturduğunu gören kişi, “Aha! İşte gerçeği buldum. Demek gezegenler bu yüzden hiç durmadan Güneş’in etrafında dönüyorlarmış” diyor. Olaylara sadece zahir (görünen) yönüyle açıklama yapabilen bu kişileri anlıyor musunuz?

Çünkü, evrenin kendisi zahir ile açıklanamayacak şekilde bir fevkaladeliktedir. İnsanın varlığı, ruhu, bu bedenden taşan düşünce gücü, zahirin ötesinde bir fevkaladeliktedir. Sadece zahiri açıklamalarla hiçbir şeyin gerçeğine ulaşılmayacak yapıdadır.

Güneş’in yörüngesini ve gezegenlerin yörüngede dönmesini sadece zahire indirgemek, insanın düşünce gücünü almayacak bir kaba sıkıştırmaya çalışma çabasıdır. İnsan, materyalist olamayacak şekilde fevkaladelikte bir ruha sahiptir. İnsanın kendisini madde hapishanesine koyması, sadece madde üzerinden yorumlama yapmaya zorlanması ne büyük eziyettir.

“Samimi kişi Tanrı’yı gözleriyle görür.” demiyorum. Ama samimi kişi nelere inanmaz, onu söylüyorum. Gerçek olmayan her şeyi bırakıyorum. İşte İbrahim’in samimi olma ve gerçeğe ulaşma metodu.

“Canlılık Nil Nehri’nin çamurlu suyunda başladı ve gelişti.” diyen Firavun’a; Musa, asasını yılana çevirerek, canlılığın hemen başladığını ispatladı. Firavun bu gerçeklik kanıtını yalanlayarak samimiyetsiz olduğunu ispat etti.

Eğer bugün bir kişi meydana çıkıp Güneş’i tersine doğru hareket ettirseydi ve “Güneş’i doğudan getiren Rabb Tanrımızdır. O’nu severek yaşamanız gerekiyor.” demiş olsaydı, bu bir gerçekti, değil mi?

Peki, bu gerçekle gelen kişiye, “Şimdi ölüleri dirilt ki, Rabb Tanrının ölüleri dirilttiğine de inanalım.” demek akılsızlık değil midir?

Peki, ölüleri dirilten ve Rabb Tanrı’yı tanıtan kişiye neden, “Şimdi şunu da yapmazsan sana inanmayız.” diyerek O kişiyi yalanlıyorsunuz.

Samimiyetsiz yalancıların, ne kadar gerçeklik getirilse bile hepsini yalanlayacaklarını iyice anlıyoruz.

28:48 Fakat katımızdan o gerçek gelince de Musa’ya verilen mucizeler gibi mucizeler verilseydi ona derler; önce Musa’ya verilen mucizeleri de inkar edip “Birbirini destekleyen iki aldatmaca örneği! Biz topunu birden yalanlıyoruz!” diyorlar.

Demek ki, yalancılar için Güneş’in batıdan doğması, Musa’nın asası yılana dönüşmesi, İsa’nın çamurdan kuşunun canlanması hiçbir şey değiştirmeyecek. Hesap gününde hiç bir mazeretleri kalmayacak, “Eğer gökyüzünde kapı açılsaydı, o zaman iman ederdik.” bile diyemeyecekler. Çünkü, şimdi açıkça her şeyi inkar edeceklerini açıklıyorlar.

40:52 İşte o gün zalimlerin mazeret beyan etmeleri, onlara bir fayda vermeyecektir. Onlara lanet edilecektir. Ve yerlerin en kötüsü onların olacaktır.

Bu, yalancılar ve samimileri ayırt etme sistemidir.

86:13 Şüphesiz O, ayırt eden bir sözdür.
86:14 O, bir şaka değildir.

Samimi olmak gerçeği görmedeki en önemli şeydir. Allah bizi samimilerden yapsın.

15:40 Şeytan: “Ancak samimi kulların hariç! Çünkü onları saptırmama imkan yok!”

Bu, en ileri seviye gerçeklikleri bile yalanlayacak karakteri daha net anlıyoruz.

6:111 Eğer biz onlara, melekler indirmiş olsaydık ve ölüler, kendileriyle konuşmuş olsalardı ve hakikati kanıtlayabilecek her şeyi karşılarına çıkarıp, önlerinde bir araya toplamış olsaydık bile, Allah’ın dilediği dışında yine inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar.

Bu kişiler, gelen gerçekleri yalanlıyorlar, kendilerince uydurdukları şeyleri gerçeğin yerine tercih ediyorlar ve kendilerinin akıllıca karar veren kişiler olduklarını sanıyorlar.

43:37 Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkoyarlar, bunlarsa kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

Samimiler ve yalancılar apaçık ayrılmıştır.

2:256 Dinde zorlama yoktur. Şüphesiz, doğru yol eğri yoldan apaçık ayrılmıştır. Artık kim Tanrı yerine konulan mantıksal açıklamaları (şeytani öğretileri, tağutu) tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.

Samimi olmak gerçeği anlamak için ön şarttır.

38:45 Güç ve doğru bir karar verme anlayışına sahip kullarımız İbrahim, İshak ve Yakup’u da hatırla.
38:46 Biz onları daima ahireti düşünen samimi kullar kıldık.
19:51 Kitapta Musa’yı da an. O samimi biriydi. Peygamber ve resul idi.
12:24 Gerçek şu ki, kadın onu arzu etmişti. Eğer Yusuf, Rabbinin zinayı yasaklayan kesin delilini, hatırına getirmemiş olsaydı, o da kadını arzulamıştı. Böylece biz, kötülüğü ve fuhşu ondan uzak tutuyorduk. Çünkü Yusuf, samimi kullarımızdandı.

“Hangi Tanrı?” Aldatmacası

Richard Dawkins: “Tanrı’yla karşılaşacak olursam. Ona ilk soracağım şey hangisi olduğudur. Zeus musun, Thor musun, Baal mısın, Mithras mısın, Yahve misin? Hangi tanrı sensin? Ve kendini gizlemek ve bizden saklanmak için neden bu kadar zahmete katlandın?” Kaynak: Video
Bu sözü söyleyen kişi, Tanrı’yla karşılaştığı gün onu bu sözü ile yeneceğini düşünüyor. Bunları söylediğinde zekasıyla Tanrı’yı köşeye sıkıştıracağını düşünen bu kişinin akıl düzeyini düşünür müsünüz?

Bir kişinin suçlar işlediğini düşünün sonra o kişi kraliçenin karşısına getirilsin. Bu kişi kraliçeye, “Sen neden kendini gizledin, seni görmüş olsaydım, yasalarını bana kendin okusaydın, bu durumda ben suç işlemezdim. Senin gerçek olduğunu ben nereden bileyim?”, kraliçe bu kişiye, “Askerlerim sokaklarda benim yasalarımı anlatmadılar mı? Televizyonda benim görüntülerimi hep yayınlamadılar mı?” dediğinde bu suçlu, “Askerlerin yalancı olduklarını düşündüm, televizyondaki görüntülerin sahte olduğunu düşündüm.” dediğinde kraliçe bu zekaya hayran kalarak o suçluyu, “Zekan ile beni yendin. Bütün bu gerekçelerinin hepsinde son derece haklısın. Seni özgür bırakıyorum. Özgür kaldığında bu gördüklerinin bir rüya olduğunu söyleyip suç işlemeye devam edebilirsin. Zekan ile beni her zaman haksız çıkarabilirsin.” diyeceğini mi sanıyorsunuz? Bu suçlunun akıl düzeyini anlayabiliyor musunuz?

Hem, “Kraliçe benim karşıma çıkarsa ona bunların hesabını sorarım?” diyen saygısız bir kişinin kraliçenin karşısına çıkma ihtimali var mıdır?

Alemlerin Rabb’i Tanrı’nın bu üsluptaki bir saygısızla muhatap olma ihtimali var mıdır?

Tanrı’yla asla görüşemeyecekler. Sonsuza kadar Tanrı’yı anlamaktan da mahrum olacaklar. Cehennemde yaşarken de sonsuza kadar akıllarına Tanrı gelmeyecek. (Detay için “Bu Samimiyetsiz Kişilerin Cehennemdeki Tutumları” bölümüne bakabilirsiniz.)

83:15 “Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden mahrum kalmışlardır.”

“Ama siz de Tanrı’yı gözünüzle görmüş değilsiniz.”

Bizler, “Tanrı’yı gördük” demiyoruz. Bizler “Samimi olmaya çalışıyoruz” diyoruz.

Bilgimiz olmayan konularda birilerini kandırabileceğimizi sanmıyoruz. Tanrı’yı kandıracak kadar zeki olmadığımızı da biliyoruz. Bizler aciz insanlar olduğumuzu kabul ediyoruz. Evrenin sırlarını çözdüğümüzü de söylemiyoruz. Bunu sizler söylüyorsunuz ve insana gerçekte çok anlam yükleyen sizlersiniz.

“Bizler evrimleşerek oluşan, ruhsuz, ölünce yok olacak canlılarız. İnsanın sonsuza kadar yaşayacağını söyleyen sizler daha fazla anlam yüklüyorsunuz. Meraklı olduğumuz için yaşamın kökenini araştırıyoruz.”

Bakın size diyorum ki, bizler insanın değil bize verilen Tanrı’nın ruhunun sonsuza kadar yaşayacağını söylüyoruz. Hiçbir atom tanesi bile Tanrı’dan bağımsız değildir, her şey Tanrı’ya bağlıdır. Öyleyse biz madde olan insanı değil ruh olan Tanrı’nın parçalarına daha fazla anlam yüklüyoruz. Yoksa çürüyüp gidecek olan bu görüntüye bir anlam yüklemiyoruz.

“Dünyada sayısı çok fazla teizm türü vardır. A-teistler bu teizm türlerini değerlendirip, kendisine uygun bir teizm bulamadığı için a-teisttir. Hangi tanrı, senin inandığın tanrı ile diğer bir kişinin tanıttığı tanrının farklı nitelikleri olabiliyor?”

Bakın, bir tanrı tanımı yapan kişi, kesin bir kanıt getirmelidir. Eğer Güneşe tanrı diyen birisi varsa bu tanıtımı yapan elçinin kesin bir kanıtını sunması gerekir. O yüzden ben bir tanrıya inandım demek gerçekliği olan bir söylem değildir. Musa’nın Tanrısına inandım, İsa’nın Tanrısına inandım, Muhammed’in Tanrısına inandım diyerek yapılan inanma şekli doğrudur. Doğrudur ama gerçek midir? Gerçeklik sorgulaması bu aşamadan sonra yapılabilir.

Elçiyle birlikte inanmak, bir temsilci belirlemek, tanıtılan Tanrı’nın gerçekliğinin gerekçesidir.

“O halde ben de bir tanrı tanıtırsam, ben de tanıttığım tanrının elçisi sayılabilirim.”

Örneğin taştan bir putu tanrı olarak tanıtırsan, bu durumda senden bu putun bir faydasını göstermeni isteyebiliriz. Güneşi tanrı olarak tanıtırsan, Güneşi yaklaştırmanı veya batıdan doğmasını sağlamanı isteyebiliriz. Böylece senin gerçekle geldiğini anlayabiliriz ve senin söylediklerine inanırız. Eğer dersen ki, “Öldükten sonra yok olacaksınız ama erdemli bir hayat sürerseniz mutlu bir yaşamınız olacak.” buna uygun yaşamaya çalışırız, çünkü doğru söylüyorsun.

“Ya benim tanıttığım tanrı gözle görülemeyen bir tanrıysa.”

Bu durumda bize tanıttığın tanrının niteliklerinden bahsetmeni bekleriz. Eğer tanıttığın tanrı ölüleri diriltebilen bir tanrı ise bunu görmek isteriz. Her şeyi bilen bir tanrıysa bununla ilgili bir delil görmek isteriz. Doğru söylediğini anladığımızda gerçekliğine inanırız ve senin söylediklerini uygulayarak iyi bir yaşamımızın olmasını isteriz.

“Peki sizin tanıttığınız Tanrı kimdir?”

Bu soru elçilere sorulan ilk sorulardan,

20:49 Firavun dedi ki: “Sizin Tanrınız kim ey Musa?”

Ve Tanrı tanıtılıyor,

20:50 Musa: “Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra da yolunu gösterendir.”

Kuran’ın çoğu yerinde Tanrımızın özellikleri açıklanıyor.

“Peki sizin tanıttığınız Tanrı gerçek mi?”

Bunun için önce gerçekliğe ulaşmak isteyen samimi kişiler olduğunuzu kabul etmelisiniz.

Tanrımız Rabb ölüleri diriltebilen bir Tanrı’dır. Bunun için İsa vesilesi ile ölüleri diriltmiş ve bu gücünü göstermiştir.

3:49 İsa: “Ben size Rabbinizin katından bir gerçeklikle geldim. Size çamurdan kuş görüntüsünde bir şey yapar sonra içine üflerim ve Allah’ın izniyle kuş olur. Yine anadan doğma körleri ve alacalıları iyileştiririm ve Allah’ın izniyle, ölüleri diriltirim. Size yediklerinizi ve evlerinizde biriktirdiklerinizi bildiririm. Eğer siz gerçekten inanacak kimselerseniz bunlarda sizin için kesin gerçeklik vardır.”

“Ama biz buna inanmıyoruz.”

Soruyorum, eğer bugün bunu gözlerinle görseydin, o kişinin “ölüleri diriltebilen güçlü Tanrısına” inanır mıydın?

Eğer cevabın, “Evet” ise seni iman etmiş görüyorum. Çünkü sen samimi bir kişisin, tanıtılan Tanrı’nın gerçekliğini isteyen ve istediğin gerçekliği gördüğünde inanacağını söylüyorsun.

Kış mevsiminde kurumuş bir ağaca bakın ve bu ağacı takip edin, tekrardan nasıl hayat bulduğunu gözlemleyin, size diyorum ki, kefenlenmiş bir insanın yeniden canlanarak ayağa kalkması ile bu görüntünün sizde oluşturacağı etki aynı olacaktır. Bu istediğiniz gerçeklik için aslında ölü insanın diriltilmesini talep etmek gerçeği örtme çabasıdır.

Çünkü söyler misiniz, İsa’nın bu mucizelerini gören toplumda neden sadece on iki kişi inandı? Çünkü gördükleri bu gerçeklik onlarda beklenen etkiyi yapmadı. Bugün bu yine gösterilse samimilerin dışındakiler yine bir açıklama getirerek, tanıtılan Tanrı’ya inanmayacaklar.

Bakın, tanıttığımız Tanrı Rabb’imiz canlıları bir anda yaratabilen, göz kırpma süresinde yaratabilen bir Tanrı’dır.

54:49 Hiç şüphesiz, biz her şeyi bir kader ile yarattık.
54:50 Bizim icraatımız, bir göz kırpmak gibidir.

“Her şeyin bir anda yaratabildiğinin gerçeklik ispatı nedir?”

Musa, tanıttığı Tanrı’nın bir anda yaratma gücünü göstermek için vesile oldu, asasının hemen yılana dönüştüğünü gösterdi.

26:32 Bunun üzerine Musa asasını attı ve bir anda apaçık bir yılan oluverdi.

“Ama biz buna inanmıyoruz.”

Soruyorum, eğer bugün bunu gözlerinle görseydin, o kişinin “hemen yaratabilen güçlü Tanrısına” inanır mıydın?

Eğer cevabın, “Evet” ise seni iman etmiş görüyorum. Çünkü sen samimi bir kişisin, tanıtılan Tanrı’nın gerçekliğini isteyen ve istediğin gerçekliği gördüğünde inanacağını söylüyorsun.

Söyler misiniz, eğer İsa karşınızda gerçeklik kanıtlarını(mucizelerini) gösterseydi Ona, “Bu mucizelerini gördük ama tanıttığın Tanrının hemen yaratmasını da ispat etmek için Musa gibi asanı yılana dönüştür.” mü diyecektiniz?

Bugün gelmiş olan gerçeklik kanıtlarını görmek yerine “Şu kanıtları da görürsem o zaman inanırım.” demek samimi bir davranış mı?

Bugün en küçük canlı olan 1 tanecik hücre yaratılamazken, insan vücudunda her gün 330 milyar hücrenin yenilenmesini görmeniz Musa’nın asasını görmekten daha mı az gerçeklik kanıtı görünüyor sizlere?

330 milyar hücrenin her gün bütün insanların vücudunda yaratılması için bir açıklama getirerek yalanlayan kişiler, Musa’nın asasının yılana dönüştüğünü gördüğünde iman edeceklerini mi sanıyorsunuz?

Peki, söyler misiniz, Musa’nın asasının yılana dönüştüğünü gören Firavun ve halkı neden Musa’nın tanıttığı Tanrı’ya inanmadılar? Çünkü gördükleri bu gerçeklik onlarda beklenen etkiyi yapmadı. Bugün bu yine gösterilse samimilerin dışındakiler yine bir açıklama getirerek, tanıtılan Tanrı’ya inanmayacaklar.

43:47 Musa, gerçeklik kanıtlarını onlara getirince onlar gülmeye başladılar.
43:48 Onlara ayetlerimizle gösterdiğimiz her gerçek bir öncekinden daha büyük daha güçlüydü. Onlar doğru yola girsinler diye ayetlerimizi açıkladıkça açıkladık. Üstelik ders almaları için başlarına bir sürü bela da gelmişti.

Bu gerçeklik ispatlarının samimiyetsiz kişiler için hiçbir önemi olmadığını anlamalısınız. Her şey için açıklama getirerek boş hipotez yaparak yalanlayabilirler.

15:14 Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, oradan yukarı yükselseler de diyecek bir şey bulurlardı.
15:15 Mutlaka: “Bizim gözlerimiz döndürüldü. Belki de biz büyülenmiş bir topluluğuz” derlerdi.

Samimiyetsiz kişilerin istediği bütün Kuran’ın gerçekliğinin ispatları getirilmiş olsa bile varılacak sonuç şöyle olacaktı:

2:55 “Ey Musa! Biz Allah’ı açıkça görmedikçe sana iman etmeyeceğiz” demiştiniz…

“Tanrısız Ahlak Mümkündür.” Aldatmacası

“Bir karınca topluluğu düşünün. Bu topluluklar uzun yıllardır yaşamlarına devam ediyorlar. Bu topluluktaki her bireyin kendi çıkarı sürünün çıkarlarıyla birebir uyuşur. Yani egoizm ile diğerkamlık birebir uyuştuğu toplumlar yaşamlarına devam ediyorlar. Tanrısız ahlak işte böyledir. Toplumların devamlılığı için Tanrı kavramına ihtiyaç yoktur.”

Burada türlerin, toplumların devamlılığına fayda ile ahlakı aynı anlamda kullandınız. Oysa insan için tek ahlaki ölçüt toplumun ayakta kalması mıdır? Ama burada yapmak istediğim soruda hata bulmak değil, samimiyet testi yapmak.

Karınca topluluğunu veya arı topluluğu üzerinden bir gerçekliğe ulaşmış gibi örnek veriyorsunuz. Bu yapılan aynı “Bulduk! Dünyanın coğrafi kutupları Güneş’i doğudan doğmasının sebebi.” demek gibidir.

Çünkü, sizler karıncaların toplu halde hayatta kaldıklarını, milyonlarca yıldır canlılıklarının devam ettiğini keşfettiniz. Ama bunu nasıl olur da “Karıncalar Tanrıya inanmadığı halde toplu halde soylarını devam ettirebiliyorlar. Ahlakın Tanrıyla alakası olmadığını keşfettik ya da ahlak denilen şeyin dindarların uydurması olduğunu anlamış olduk.” diyerek, bunu gerçek kanıt gibi sunabilirsiniz?

“Karıncalar Zeus’a inandığı için toplu halde yaşamak zorundalar.” diyen kişi ile “Karıncalar Tanrıya inanmadığı halde toplu halde soylarını devam ettirebiliyorlar. Ahlakın Tanrıyla alakası olmadığını keşfettik.” diyen kişi arasında hiçbir fark yoktur.

Samimiyet böyle bir şey değildir.

Elbette bunun gerçeğini Kuran ile açıklayabilirim. Ama şu aşamada sizlere gerçeği değil, samimiyeti göstermek istiyorum.

Kuran’da bütün canlıların insanlar gibi toplumlar olduğu, onların da sadece egoist ve özgecilikle hayatta kalabilecek toplumlar olamayacağını söylüyor.

6:38 Yerde yürüyen ne kadar hayvan, kanatlarıyla uçan ne kadar kuş varsa, bütün bunlar sizin gibi birer topluluktur. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Onlar sonunda Rabbleri önünde toplanırlar.
16:49 Göklerde ve yeryüzünde ne varsa ve yeryüzünde yürüyen ne varsa, melekler de büyüklenmeden Allah’a secde etmektedir.

Bakın, burada söylemek istediğim şey, “Kuran’da böyle yazıyor, bu işin ispatlanmış gerçeği budur.” demek değildir.

Kuran’ın insanı ne kadar samimi bir kişi yaptığını göstermeye çalışıyorum.

“Tanrısız ahlak olmaz.” sözünü ispat etmeye çalışmıyorum. Samimi olmayı anlatmaya çalışıyorum.

Kuran ile gerçeklik sunmadan önce samimi olmayı gösteriyorum. Çünkü Kuran’a inanan birisine, “Ben Tanrıya inanmıyorum ama ahlaklıyım.” demeniz bir şey ifade etmiyor. Çünkü her şey Tanrının yaratmasıyla gerçekleşiyor. Buna inanan bir insana, “Ben Tanrıdan bağımsız bir canlıyım ve ahlaklıyım.” demenizin bir geçerliliği yoktur.

13:15 Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah, akşam Allah’a secde eder.

Ama burada göstermek istediğim şey, “Ben böyle inanıyorum. Siz hatalısınız.” demek değil. Kuran’ın söylediği şeyler yalanlamaya müsait değil ama sizlerin söylediği şeyler samimi değil.

Kuran, “Bütün bunlar sizin gibi birer topluluktur.” diyor. Bunu nasıl yalanlayalım, “Hayır, bütün canlılar bizim gibi topluluk değildir.” diyemiyoruz, çünkü toplu halde yaşıyorlar.

Ama siz, “Karıncalar Tanrıya inanmadığı halde toplu halde soylarını devam ettirebiliyorlar. Ahlakın Tanrıyla alakası olmadığını keşfettik.” diyorsunuz. Bu sözünüzün neresini doğrulayalım, “Evet, karıncalarla röportaj yaptık ateist olduklarını söylediler.” mi diyelim?

Bakın, her getirdikleri örnek için tek tek, “Bu söz samimi değil, bu söz samimi değil.” diyerek açıklama yapamayacağımız ortadadır. İbrahim’in samimiyet testi metodunu anladığımızda bütün samimiyetsiz görüşleri geçersiz bırakmış oluyoruz. Samimi sözü ayırt etmeyi anladıktan sonra istedikleri kadar yeni örnekler uydursunlar, bunun hiçbir önemi olmayacaktır. Bu metot ile, araçları tek tek kontrol etmek yerine yolu tamamen kapatmış oluyoruz.

“Tanrısız ahlak olmaz” diyen sizler, demek ki Tanrıya inanmasaydınız, çok ahlaksız insanlar olacağınızı kabul etmiş oluyorsunuz?

Bizler, “Tanrı’ya inandım” veya “İnanmadım.” demekle Tanrı’nın kontrol sisteminden çıkacağımızı düşünmüyoruz.

“Tanrısız ahlak olmaz.” demiyoruz, bizler, “Tanrısız hiçbir şey olmaz.” diyoruz.

13:15 Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah, akşam Allah’a secde eder.

Keşif ve açıklamalarınızı, gerçek ispatlar sanıyorsunuz. Bu tür sorularınız da Kuran’ı bilen kişilerin nasıl bir Tanrı’ya iman ettiklerini bilmediğinizden kaynaklanıyor. Yoksa bu tür soruları Müslüman bir kişiyi ilgilendirmeyeceğini bilirdiniz.

Kuran’daki Tanrı, her insanın her davranışını, kitaptan okuduğu her şeyi, yerde ve gökte zerre ağırlığınca her şeyi öncesizlikten bilen ve bütün bu olacakları kayıt altına almış olan Tanrı’dır.

10:61 Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur’an’dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, biz sizin üzerinizde şahitler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta kayıtlı olmasın.

Şimdi, böyle bir kişiye sizler, “Ben Tanrı’ya inanmıyorum ama bak çok ahlaklıyım. Demek ki Tanrınla alakası yokmuş, değil mi?” diyorsunuz.

Bu gibi sorularınız da diğer bütün açıklamalarınız gibi samimiyetsizlik örneğidir.

Bu şu duruma benzer; yüksekten düşmek insan için çok feci bir olaydır. Bunu bilen bir insana, “Ben yüksekten atlıyorum ama hiçbir zarar görmüyorum. Demek ki sen doğru söylemiyorsun.” diyen kişi için ne düşünürüz. O kişi yüksekten düşmemiştir, bunu biliriz.

“Tanrı’ya inanmıyorum ama çok ahlaklıyım.” diyen bir kişi de Tanrı’nın kontrolü dışında değildir.

Samimiyet metodunu birkaç örnek üzerinden uygulamasını yaptık.

Kuran’ın gerçekliğini değil inkarcıların samimiyetsiz oldukları ve asılsız açıklamaları gerçek olarak kabul ettiklerini görmüş olduk.

Kuran’da samimi kişilerin doğru yoldan sapmayacakları (15:40) söylenir.

“Ben Kuran’a inanmıyorum ama çok samimi bir insanımdır.” diyen kişilerin aslında samimi kişiler olmadıklarını anlamış olduk.

Kuran yerine yalan açıklamaları gerçek kabul etmelerinden dolayı böyledir.

6:33 Allah’ın ayetleri karşısında bile bile yalan yanlış şeylere sarılıyorlar.”

Bu Samimiyetsiz Kişilerin Cehennemdeki Tutumları

Yalanlamakta sınır tanımayan bu kişilerin dünyadaki zihniyetini anlamaya çalıştık. Yani gökten bir melek bile görünse bunun ispatı ve açıklaması ile “Bu neden bir Tanrı’yı ispat etsin ki?” diyerek sıvışacaklar.

Bu kişiler hesap günü uyandıklarında kendilerine bir oyun yapıldığını sanacaklar. Birilerinin onları kaçırdıklarını ve bir bölgede onlarla oynandığını sanacaklar.

36:52 “Eyvah bize! Kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden?” diyeceklerdir.

Sonra bir bölgeye getirilirler, etraftaki kişiler Rabb diye birisinden bahsediyorlar. Bu işin içinden kurtulmak isterler.

Tüneller kazarlar, duvarlardan atlarlar, kaçmanın bir yolunun olacağını düşünürler. Dünyadaki tutumlarıyla aynı olarak asla Tanrı gerçeğiyle alakası olduğuna inanmazlar.

32:20 Fakat buyruktan çıkanlara gelince: Onların yurtları ateştir; oradan çıkmak istedikleri zaman tekrar atılırlar oraya ve onlara denir ki: Tadın yalanladığınız ateşin azabını.

Sert, acımasız askerlerden kaçarlar, sürekli bir kaos var ama kesin bir oyun oynandığına inanırlar.

66:6 O ateşin başında, acımasız, sert, güçlü, Allah’ın kendilerine emrettiğine karşı gelmeyen, emrolunduklarını yerine getiren melekler vardır.

Diğer tarafta huzur ve refah bölgesiyle iletişime geçmenin bir yolunu bulurlar.

Onlar sürekli Rabb diye birisinden bahsettikleri için O her kimse, O’nunla iletişime geçemezler. Bu bölgeye yakalanıp getirildiklerini düşünürler.

Kendilerinin Rableri olmadığı için “Rabbiniz” diyerek diğer bölgedeki kişileri kafalamaya çalışırlar.

7:50 Cehennemlikler de cennetliklere: “Sudan veya Rabbinizin size verdiği rızklardan bize de akıtın.” diye seslenirler. Onlar da: “Allah onları kâfirlere haram etmiştir” derler.

Rab Tanrı’yı bilmek ve anlamak varlığımızdaki ulaşılacak en büyük nimettir.

Cehennem toplumunun kalbinden Rab Tanrı olgusu tamamen alınmıştır. Artık tamamen maddenin gücüne bağlanmışlar ve kendi çabalarıyla yapayalnız kalmışlardır.

83:15 Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden mahrum kalmışlardır.  

Rabb ile iletişimleri olmadığı için ve çok uzun süreler kaçmayı başaramadıkları için neler olduğunu, neden bunlara maruz kaldıklarını düşünür dururlar.

Bir çare olarak bekçiye, “O bahsettiğiniz bizi buralara atan Rabb her kimse bizim işimizi bitirsin!” derler.

Bu yaygaracı, çığırtkan üslubu tanıyor musunuz? Üstünü başını yırtarak bağıran yaygaracı tipler, “İşimi bitir!” deyip kafalama yaparak kurtulma peşindeler.

43:77 Onlar Cehennem bekçisine: “Ey Bekçi, Rabbin bizim işimizi bitirsin!” diye seslenirler. O da, “Siz böyle kalacaksınız.” der.

Yalanlamanın ne demek olduğunu anlamalısınız.

78:28 Ayetlerimizi yalanlaya yalanlaya tam bir yalancı olmuşlardı.

Dünyadayken bu kişiler Rab Tanrı’ya ulaşma niyetlerini tamamen kapatıyorlar. Gökten bir melek gelip gerçeği söylese bile meleği araştırmaya başlayıp,

“Meleği takip ettik, şu koordinatlarda ilerledi ve gitti. Boş hipotez sunuyoruz, bu meleğin söylediği Tanrı yoktur. İspatlanması gerekir. Gözlerimizle O Tanrı’yı görmemiz gerekir.” diyeceklerdir.

2:55 Bir keresinde: “Ey Musa! Biz Allah’ı açıkça görmedikçe sana iman etmeyeceğiz” demiştiniz…

Bu kişilerin karakterlerini biraz anladıysanız, kendilerini kurnaz sanarak Allah’ı kandırmaya çalışmalarını görün.

32:17 Suçluları, Rablerinin huzurunda başlarını öne eğmiş olarak: “Ey Rabbimiz! Gördük ve duyduk. Bizi geri çevir iyi işler yapalım. Artık kesin olarak inananlarız” derlerken bir görsen.

Başlarını taktik olarak öne eğiyorlar, o sırada “Bu oyundan nasıl kurtuluruz” diye bir plan yapıyorlar. Allah’ı görmekten zaten mahrumlar ama bir yargılama yapılıyor, “Şunları kandırıp geri evime dönebilirim belki” diyerek şansını deniyorlar.

Neden affedilmediklerini anlıyor musunuz? Çünkü bu yalanlama ustaları eğer ki dünyaya geri gönderilseler ve gözlerini evlerinde açsalar,

“Çok korkunç bir rüya gördüm herhalde, alt tarafı rüya, boş hipotez üretmeye ve bütün delilleri yalanlamaya tam gaz devam edeyim.” diyecektir.

Kuran’ın hiçbir yerinde bu kişiler “Bizi affet, bağışla.” demiyorlar. Bir yolunu bulup o bölgeden kaçarlarsa eski hayatlarına geri döneceklerini sanıyorlar. Maddeden bağımsız düşünemedikleri için kendilerinin bir şekilde kaçırılıp hapsedildikleri kanaatindeler.

Bu yüzden “Bizi geri gönder” diyerek kurtulmak için şanslarını deniyorlar. Allah bu yüzden “boş bir söz” olduğunu bildiriyor.

23:100 Belki iyi işler işlerim ve zayi ettiğim ömrü telafi ederim. Onun söylediği boş bir sözdür.

Bu kişiler sıvışmak için başka bir taktik daha uygularlar.

16:28 Onlar tamamen teslim olur ve: “Biz bir kötülük yapmıyorduk” derler. “Hayır! Doğrusu Allah sizin ne yaptığınızı bilir.”
16:29 “Hadi, içinde ebedi kalacağınız cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!”

“Allah sizin ne yaptığınızı bilir.” sözünü anlamaktan mahrumdurlar. Onların kalbinde Allah kavramı bulunmadığı için Allah diyen kişilerin bir şekilde onları bayılttıkları, bu bölgeye kaçırdıklarını düşündükleri için “Biz bir kötülük yapmadık” diyerek, masum kişilere zulmediyorsunuz algısı oluşturma çabasındadırlar. Sonsuza kadar çıkamadıklarında bile bu kafa yapıları değişmeden hayatlarını orada sürdürecekler.

Büyüklük taslamayı anlamalıyız. Kendisinin sınırsız ispat talebi ile yalanlamaya gitmesi içindeki büyüklükten dolayıdır. Gökyüzünde bir kapı açılsa bunun ispatını beklemesi, o ispat için başka ispatlar beklemesi ve arkası kesilmeyecek olan ispat talebinden dolayı Tanrı kavramına ulaşamayacağını söylemesi, olur ki gökyüzündeki kapıyı bir tanrıya bağlasa bile bu tanrının özelliklerinin neden sonsuz olacağı, gökyüzüne kapı açan tanrının niteliğinin sadece bu kadar olacağı… Arkası kesilmeyecek boş hipotez üretme metoduyla, inkarına bir zemin oluşturduğu yanılgısı ile

“Eğer bir tanrı var ve beni yargıya çekecek olursa, benim de sağlam ve mantıklı bir gerekçem var, işte her şeye ispat isteme hastalığım.” diyerek, evrenleri yaratan Yüce Tanrı’yı kandıracak kadar zeki olduğunu düşünmekten daha fazla nasıl büyüklük taslayabilir ki?

Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!” anlatılan bu kişiler “Biz kötülük yapmadık” diyerek kendilerini Allah’ı kandıracak kadar zeki görüyorlar.

Dünyadayken bu kişiler dünyanın tersine döndüğünü görse buna bir açıklama getirirler, gökyüzünde kapı açılsa buna bir açıklama getirirler, melekler inse Tanrı’yı anlatsalar buna bir açıklama getirirler. Bunlardan hesaba çekildikleri günde,

“İşte senin zekanın yetmeyeceği bir açıklama yapalım sana, sen de bizden daha az zeki olduğunu kabul ederek bizi serbest bırak.” diyeceklerini sanıyorlar.

Bu kişilere daha bugünden cevap veriyoruz ki, “Sizler böyle yaparak gerçek bilgiden kurtulamazsınız. Her şeye boş hipotez üretemezsiniz. Tanrı’ya secde etmekten bu taktiklerle kurtulamazsınız, bu uyguladığınız metodunuz ile bizi bile aldatamıyorsunuz.”

“Öyle mantıksal çıkarımlar yapalım ki Tanrı’yı gözlerimizle görsek bile inanmadığımızda geçerli bir sebebimiz ve açıklamamız var diyebilelim. Hangi delili getirirlerse getirsinler, hepsi için bir açıklamamız olsun ki eğer hesap günü sorulursa işte bu üstün zekamız ile senin sisteminde açık bulduk Tanrı diyebilelim.”

Şeytan da böyle yapmadı mı? Melekler secde edince onların zaten kaybettiklerini ve akılsız olduklarını düşündü. Kendisinin Tanrı’dan daha doğru karar veren, daha zeki olduğunu düşündü. Ne kadar da şeytanla benzer durumdalar, görüyor musunuz?

“Tanrı var veya yok, önemli olan bu değil. Önemli olan bizim aldatma gücümüzdür. Çünkü dünyada öyle oluyordu, eğer yeterince aldatmayı becerirsen her şeyden kurtulabilirsin. Bizler kendimizin o kadar zeki olduğunu düşünüyoruz ki yapacağımız açıklamalar karşısında Tanrı bile duramayacaktır.”

2:9 Oysa gerçekte yalnız kendilerini aldatıyorlar ama bunun bilincinde değillerdir.

Sizler yalnızca kendinizi aldatıyorsunuz. Sizler daha bugün bizi bile aldatamıyorsunuz. İşte bütün gerçekleri size söylüyoruz. Siz bu metot ile gözünüzle gördüğünüz şeylere bile yapacağınız açıklamalarla yalanlayabilirsiniz. Ama bu yaptığınızın gerçeklikle alakası olmadığını, bilgisizce kendinizi kandırdığınızı söylüyoruz.

Bakın, bu dünyada kendisini madde ve mantık çıkmazına sokmuş kişi neden ahirette gerçekleri daha iyi kavrayan birisi haline gelsin?

17:72 Her kim bu dünyada kör olarak yaşamış ise, işte o ahirette de kör olacak, hatta yol bulmadaki şaşkınlığı dünyadan daha da beter olacak.

Uyguladığımız Metot

İbrahim’in Samimiyet Testi Metodu

2:258 İbrahim: “Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir bakalım”

İbrahim’in bu sözü samimi ile yalancıyı ayırt eden bir sözdür.

Bu söze karşılık, “Ben Güneşi batıdan getiremem öyleyse Tanrı vardır.” demeyi söylemiyorum. Samimi olmayı söylüyorum. Samimi bir insan, “Güneşin doğuşu için gerçek bir delil getiremiyorum.” demelidir.

Samimiyete ilk adımı attıktan sonra ise Dünya’da bir fevkaladelik olduğunun farkına varmak gelecektir. İbrahim samimi olduğunu gösterince doğru yola iletildiği gibi bizler de kesin gerçeği talep etmeden önce samimi olmalıyız.

Bakın, Güneş’in doğudan doğması için, Dünya’nın coğrafi kutuplarını delil saymak ile Nemrud’un kendisini delil sayması arasında fark yoktur.

Samimi olunmadığında kişi ile hakikat arasına sebep perdesi çekiliyor.

Örneğin; Akıldan yoksun bir kişinin, Dünya küresine baktığını ve kürenin döndüğünü gördüğünde buna açıklama getirerek, “Küre eğik durduğu için sürekli dönüyor.” dediğini ve bu gerçekliği kabul ettiğini düşünün.

Ama bu olayın sadece zahir (görünen) yönüdür. Akıllı kişi olayların batın (görünmeyen) yönü hakkında düşünmelidir. Evet, kürenin eğik duruyor olması görünen bir gerçektir ama kürenin dönmesinin sebebi olarak sadece gördüğümüz şeyi kabul etmemiz, gerçekliğe ulaştığımız anlamına gelmez.

Güneş’in uzay-zamanı bükerek bir yörünge oluşturduğunu gören kişi, “Aha! İşte gerçeği buldum. Demek gezegenler bu yüzden hiç durmadan Güneş’in etrafında dönüyorlarmış.” diyor. Olaylara sadece zahir (görünen) yönüyle açıklama çabasında olan bu kişileri anlıyor musunuz?

Nemrud’un o günün şartlarıyla getirdiği açıklamayı gerçek sanması ile bugünün şartlarıyla getirilen açıklamanın gerçek sanılması arasında bir fark olmadığını anlamalısınız.

“Samimi kişi Tanrı’yı gözleriyle görür.” demiyorum. Ama samimi kişi nelere inanmaz, onu söylüyorum. Gerçek olmayan her şeyi bırakıyorum. İşte İbrahim’in samimi olma ve gerçeğe ulaşma metodu.

İbrahim’in tek bir sözünün, boş hipotez uygulayarak kendilerine sınırsız yalanlama kapısı açan kişilerin samimiyetsiz, yalancı olduklarını ortaya çıkarma gücünü görmelisiniz.

2:258 İbrahim: “Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir bakalım” deyince o inkar eden şaşırıp kaldı. Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

Bu söze, o güne kadar büyüklenen hükümdarın neden şaşırıp kaldığını anlamalısınız.

İbrahim, o kişinin zaten Güneş’i batıdan getiremeyeceğini biliyor ama burada onun samimiyetsiz bir insan olduğunu ortaya çıkarmak istiyor.

İbrahim aynı metodu bütün halka da uyguluyor.

İbrahim taş putun konuşmayacağını elbette biliyor, burada onların samimiyetsiz olduklarını ortaya çıkarmak istiyor.

İçlerinde doğruyu bildiklerini, yalanlamayı sadece dışarıdan yaptıklarını, samimiyetsiz olduklarını biliyor.

21:63 İbrahim: “Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun” dedi.
21:64 Bunun üzerine vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) dediler ki: “Doğrusu siz haksızsınız.”

İbrahim’in yaptığı gibi samimiyetsiz kişilerin samimiyetsiz olduklarını ispat ediyoruz.

21:68 Onlar: “Bir şey yapacaksanız, şunu ateşe atın da tanrılarınıza yardım edin” dediler.

İbrahim Peygamberi ateşe atacak kadar öfkelenmelerinin sebebi o kişilerin samimiyetsiz olduklarını ispat etmesidir.

Muhammed Peygambere öfkelenmeleri, savaşmalarının sebebi Muhammed Peygamberin o toplumun samimiyetsiz olduklarını ispat etmesidir.

Kahinlerin, İsa Peygamberi öldürmeye çalışacak kadar öfkelenmelerinin sebebi İsa Peygamberin o toplumun samimiyetsiz olduklarını ispat etmesidir.

Firavunun, Musa Peygamberin peşine düşerek öldürmeye çalışmasının sebebi Firavunun samimiyetsiz olduğunu ispat etmesidir.

Yusuf Peygamberin müebbet zindana atılmasının sebebi o kadının samimiyetsiz olduğunu ispat etmesidir.

Diğer Peygamberler de gönderildikleri toplumlardaki yanlışları ispat eden, doğruluğa çağıran kişilerdi. Her dönem samimiyetsiz kişilere bu ağır geldi.

Allah, İbrahim’i bizlere önder, rehber olarak seçti.

2:124 Rabbi İbrahim’e “Seni insanlara önder, örnek, rehber yapacağım” demişti.
43:28 İbrahim, bu sözü, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, onlar doğru yola dönsünler.

İbrahim samimiyetten asla kopmadı. Samimiyet, bir anlık değil ömür boyu devamlılık gerektiren bir erdemdir.

İbrahim ileri yaşlarına kadar Allah’tan çocuk istiyor.

37:100 “Rabbim, bana salih(doğru, samimi) bir çocuk armağan et.”
14:39 Hamd, Allah’a aittir ki, O, bana ihtiyarlığa rağmen İsmail’i ve İshak’ı armağan etti. Şüphesiz Rabbim, gerçekten duayı işitendir.

Allah, yaşlılığında olan oğlu için zor bir samimiyet testine tabi tutuyor. Allah, İbrahim’i bizlere örnek kılmak için bu samimiyet testini ona yapıyor. Bunu İbrahim gibi hangi insan yapabilir? İbrahim, Allah’a gönülden itaatkar, en samimi insanlardandı.

37:102 “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın.”

İbrahim, Allah’a samimiyetini her aşamada gösterdi. Daha önce ateşe atılırken de samimiyetini bırakmamıştı. Bu ileri samimiyet örneklerini anlamalıyız.

37:103 Baba-oğul Allah’a teslim olup, boyun eğdiği, İslâm’daki samimiyetlerini gösterdikleri, İbrahim’in İsmail’i şakağı üzerine yatırdığı zaman biz seslendik.
37:105 “Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.”

Allah’a güvenen birisi Allah’tan emindir. İbrahim, Allah’ın kendisini denediğini biliyordu. Allah’ın, sevdiği kişiyi ateşte yakmayacağını, çocuğunu almayacağını anlıyoruz. İbrahim, Allah’a olan güvenini sonuna kadar gösteren samimi bir Müslüman.

İbrahim, ateşe atılacağını duyunca, “Ben de putlara tapıyorum. Beni affedin.” demiş olsaydı, bu Allah’a bir yere kadar güvenen olduğunu gösterirdi. Ya da İbrahim’in Allah için çok sevdiği çocuğunu feda etmesini istediğin de, “Ben bu kadarını yapamam.” demedi.

Benim, İbrahim’in ileri samimiyetini anlatmam ile o kadar samimi olmam farklı şeylerdir. Ben böyle ağır imtihanlardan Allah’a sığınıyorum. Allah’ım beni benden daha iyi bilir. Allah’a dualar ediyoruz:

2:286 Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim Mevla’mızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.

Allah, İbrahim Peygamberi bizlere önder kıldı.

Atamız İbrahim kendi dönemindeki insanların kendi yonttuğu putlara taptıklarını gördü. Bizler de bu dönemde insanların kendi uydurdukları açıklamaları Tanrı kavramı yerine tercih ettiğini görüyoruz.

Taş putun Tanrı yerine konulmasıyla, bir açıklamanın Tanrı yerine konulması arasında fark yok.

37:95 Dedi ki: “Kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?

Bizler de atamız İbrahim’in rehberliğine uyanlardan olmayı Allah’tan istiyoruz.

Allah’ın her dönem taş putun yerine taş putla aynı derecede başka görünümlü bir put koyduğunu görüyor musunuz?

37:93 Nihayet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi.

İstediğiniz kadar düşünün; samimi ile yalancıların ayırt edileceği bundan daha güzel bir imtihan sistemi olamazdı. Allah daha iyisini bilir.

Söyler misiniz, samimiyetten hiç ayrılmayan, uydurmalara uyarak samimiyetsiz olmaktansa ateşe atılmayı kabul eden İbrahim’e, bu sistem dışında sevgimiz nasıl daha çok artabilirdi. Bütün samimiyetsizlere karşı samimiyetinden ödün vermeyen İbrahim başka nasıl oluşabilirdi.

İbrahim’i Allah hiç böyle kişilerle karşılaştırmadan, ateşe atıldığını göstermeden hemen cennetin ortasına bıraksaydı, İbrahim aynı İbrahim olur muydu?

Allah, Adem örneğiyle İbrahim’in bu durumda nasıl olacağını anlatıyor.

Şuayb Peygamberin Samimiyet Örneği

Şuayb Peygamber, yaşadığı toplumda insanların dolandırıcı olduğunu, hileyle ticaret yaptıklarını gördüğünde onlara uyum sağlamak yerine onları samimi olmaya davet ediyor.

11:85 “Ey toplumum, ölçüyü ve tartıyı adaleti gözeterek tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.”

Şuayb samimi olmak istediğini, gerçeği bile bile onlar gibi haksızlık yaparak yaşamak istemediğini söylüyor.

11:88 Şuayb: “Ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmeye çalışıyorum.”

Halk, Şuayb’in samimiyete davetini reddediyor.

11:87 Onlar şöyle dediler: “Ey Şuayb! Bizim babalarımızın taptıklarını bırakmamızı yahut mallarımızda istediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor?” ve “Her halde sen, çok ince fikirlisin çok akıllısın.” diyerek alay ettiler.
11:91 Dediler ki: “Ey Şuayb! Biz senin söylediklerinin çoğundan bir şey anlamıyoruz. Ayrıca seni içimizde çok zayıf biri olarak görüyoruz. Eğer akrabaların olmasaydı mutlaka seni taşa tutardık. Senin bize hiçbir üstünlüğün yoktur.”

Şuayb halkın samimi olmadığını, yalan söylediklerini, gerçeği bildikleri halde dolandırıcılık ile ticaret yaptıklarını ve samimiyetsiz olduklarını ispat etmeye devam edeceğini söylüyor.

11:93 Şuayb: “Var gücünüzle yapacağınız ne varsa yapın! Ben de görevimi yapmaya devam edeceğim. Perişan edecek azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu ilerde anlayacaksınız.”

Ve Allah, samimi olmayan herkesi helak ediyor.

11:94 Ne zaman ki, emrimiz geldi, Şuayb ve beraberindeki müminler, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtuldular. Ve o zalimleri korkunç bir gürültü yakaladı da oldukları yerde çöküp kaldılar.

Burada samimiyetin insanın bütün tutumlarına etki ettiğini anlamalısınız. Yani bir insan ticarette samimiyetsiz ama Allah’a karşı samimi olamayacağını anlıyoruz.

Ticarette samimiyetsiz bir insan Allah’a karşı da samimiyetsiz bir münafığa dönüşüyor.

Bir insanı ticarette ahlaklı, samimi, hile yapmayan bir kişi olmaya davet ettiğimiz de buna uymuyor ama çok takva bir Müslüman olduğunu iddia etmesinin mümkün olmadığını anlıyoruz. Çünkü samimiyet bütün bir yaşama sirayet eden karardır.

Bugün de gerçekliğin önünü “Biz zaten her şeyi yalanlarız sonra ispat bulmaya çalışırız.” diyerek boş hipotez yapan kişilerin samimiyetsiz olduklarını biliyoruz.

Müslümanların samimiyete daveti ile kusursuz samimi olma çabaları farklı şeylerdir. Samimi olabilmek için Allah’tan yardım istiyoruz. Eğer Allah yardım etmezse bizler de samimiyetsizlik bataklığına saplanırız.

Bu yüzden insanları samimiyete davet ederken samimiyetsiz olmaktan Allah’a sığınıyoruz. Samimi bir hayat sürmemiz de kendimizden değil Allah’ın büyük lütfu iledir.

11:88 Şuayb: “Ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmeye çalışıyorum. Muvaffakiyetim de ancak Allah’ın yardımı ile olacaktır. Ben yalnızca O’na dayandım ve ancak O’na döneceğim.”

Artık Samimi Oluyor Muyuz?

Allah bize bu güzel insanları örnek gösterdi. Bizler de onlar gibi günümüzdeki samimiyetsiz kişilerin samimiyetsiz olduğunu ispat ediyoruz.

Henüz Rabb Tanrımızı tanıtmıyoruz bile. İbrahim gibi önce karşımızdaki kişilerin samimiyetsiz olduğunu ispat ediyoruz. Samimi olmayan ve olmayacağını söyleyen kişilere zaten ispat getirmenin boşuna olduğunu biliyoruz.

Firavun’a samimiyet testi yapılmadan asanın yılana dönüştüğü gösterildiğinde yalanlayacağını biliyoruz.

43:47 Musa, gerçeklik kanıtlarını onlara getirince onlar gülmeye başladılar.