Anasayfa » İnsanı Meydana Getiren Üç Şey: Ruh, Nefis, Ceset

İnsanı Meydana Getiren Üç Şey: Ruh, Nefis, Ceset

Küçüklüğümüzden beri öğretilen, “Nefsini öldür” gibi söylemlerin ne kadar akıldan uzak olduğunu öğrenin. İnsanı meydana getiren üç şeyi öğrenin.

Bu üç şeyi bilmek yaşam ve mutluluğun ne olduğunu öğretiyor.

Ruh, Nefis, Ceset

Ruh, Ceset, Nefis

Allah, insanı; ruh, nefis ve ceset ile bitişik şekilde yaratmıştır. Bu üç şeyin gereksinimleri bellidir. Nefsi Allah zevk için yaratmıştır ve nasıl beden yemekle yaşıyor ve ruh da bilgi ve aşkla yaşıyorsa, o da yalnızca zevkle yaşar. Nefis şimdi, günah nedeniyle Cennet’in zevkinden yoksun bırakılmasının kızgınlığıyla ruha karşı isyan halindedir.

Mutluluğun sırrı, meydana geldiğimiz bu üç şeyi itidalde tutmaktadır.

Nefis, zevki arzularken şimdi onu zevkten mahrum bırakan kişi mutluluğa eremeyecektir. Nefis dinsizlerde nasıl çalışır? Emin olun ki, onlarda Allah gibidir o, Allah’ın kanununu bırakarak nefsin peşinden gittiklerini görüyorsunuz. Bu bakımdan, onlar iğrençleşirler ve hiçbir salih amelde bulunmazlar.

nefis nedir?

Nefsini tanrı edinenler, zevk uğruna hem cesedini hem ruhunu çürütüyor. Öyle ki, zevk uğruna aldığı maddeler cesedini çürütürken; akıl ile beslenen ruh da bu akılsızlığa dayanamaz. İnsan, ruh ayrıldığı zaman hayattan yoksun olur; çünkü ruh, mucize dışında bir daha bedene dönmez.

Ruhun bu ayrılışı; Allah’ın ruhunu geri almasıdır. Bu durum Kuran’da “kalplerin mühürlenmesi” olarak tarif edilir. Kuran’da bu kişilerin gideceği yer “cehennem”; İncil’de ise “ölüler diyarı” olarak geçer.

83:14 Hayır! Yaptıklarından dolayı kalpleri pas tutmuştur.
2:7 Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Büyük azab onlar içindir.
25:44 Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.
hayvanların ruhu var mı
Hayvanların günleri yemek ve uyku üzerinedir. Cesedini ayakta tutmak için koşturur, yediğinde ise uyurlar. Ruh ve nefisten yoksundurlar.

Veya bazı insanlar keşiş hayatı, inziva hayatı yaşamayı seçerler. Ama nefis zevksizlikten acı çeker. Beden ise besin ve doğal ihtiyaçlarının eksikliğinden acı çeker.

ruh nedir
ruh ve nefis

Bu insanlar da ömrünü mutsuzlukla geçirirler ama neden mutsuz olduklarını anlamadıkları gibi “İnsan mutsuzlukla gelişir.” diyerek akılsızca ömürlerini aynı nefsinin kulu insanlar gibi geçirirler.

Oysa, cehennemlikler (ölüler diyarındakiler) mutsuzluk içinde ömürlerini geçirdiklerini itiraf ederler.

23:106 Dediler ki: “Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz.”

Bakın, bazı insanlar en iyi kulluk kibrine kapılarak uzun sürelerce inzivaya çekilip durmadan ibadet ederler. Bu durumda nefis ve ceset acı çekecek; belki de o kişiyi öylesine sıkıntılara sokacaklar ki bu kişi normal bir insandan daha kötü sefahate düşecektir.

Bu yüzden Allah bizlere örnek olmaları için Peygamberler göndermiş; örneğin, Muhammed Peygamberimiz evlenmiş, eşleriyle vakit geçirmiş, ticaret yapmış, gençliğinden beri panayırlara katılmıştır.

Allah beş vakit namaz emretmesine rağmen bütün günlerini namaz kılarak geçirince, hasta olmasına rağmen oruç tutunca, inziva hayatı yaşayıp evlenmeyince ruhunu beslemiş olmuyor tam tersine “en iyi Müslüman benim” kibriyle zevk alan nefsine hizmetçi oluyor.

Bu bakımdan, şeytan, hastalık bahanesiyle ne olursa olsun ona oruç tutturmamaya çalışacak ve bundan bir yarar sağlayamadığı zaman da, hasta düşüp, ardından zevk sefa içinde yaşaması için onu aşırı derecede oruç tutmaya çağıracaktır. Ve bunda da başarılı olamazsa, hiç yemek yemeyen, fakat daima günah işleyen kendisine benzemesi için, orucunu yalnızca bedensel yemeğe dayandırtmanın çaresini arayacaktır. Allah sağ ve diridir ki, oruç tutmayanları hakir görüp, kendini onlardan daha üstün tutarak bedeni yemekten yoksun bırakmak ve ruhu gururla doldurmak iğrenç bir şeydir. Söyleyin bana, hasta olan adam, doktorun kendisine verdiği diyetten dolayı böbürlenip, diyetsiz olanlara deli mi diyecektir? Kesinlikle hayır. Aksine, kendisine, diyet verilmesini gerektiren hastalıktan dolayı üzülecektir.

Allah’ın bizden istediği kadar ibadet yeterlidir. Peygamberimiz de evlenmiş, panayırlara katılmış, ticaret yapmıştır.

49:1 Ey iman edenler! Allah’ın ve Peygamberinin önüne geçmeyiniz.

Demek ki mutlu olabilmek için bizi meydana getiren bu üç şeyin hiçbirisini yoksun bırakmayacağız. Allah, Kuran ile bize bunu sağlamayı çok kolay hale getirmiş.

Nefsin gereksinimi olan zevki helal daire ile verdiğimizde hiçbir sorun çıkarmayacak.

Örneğin bağımlı bir insana “Namaz kıl” demenin hemen etki etmediğini görüyoruz. Çünkü onun nefsi için namaz kılmak bir zevk değildir. Bu durumda ruhumuzu da besleyecek şeyleri nefsimiz için zevk haline getirmeliyiz. Namaz kılmayı nefsimiz zevk olarak almalı, Kuran okumaktan nefsimiz de zevk almalı.

Bunun dışında; nefis zevk aldığı şeyleri arzu edecek, beden de yatmayı ve yemeyi arzu edecektir.

Nefsin ibadetlerden ve helal zevklerden nefret ettiğini gören insan, bir tek zerresi tüm dünyanın zevklerinden daha büyük olan Cennet’in zevklerini koysun önüne.

Çünkü burada yeryüzünde her günü zevk sefa içinde geçirmek isteyen, tek bir damla sudan ebediyen yoksun kaldı; öte yandan, burada, yeryüzünde kırıntılarla yetinen Cennet’in dopdolu nimetleri içinde ebediyen yaşayacaktır. Nefis, bu şekilde kolaylıkla durgunlaşacaktır.

Ruhumuz için günde 5 vakit ibadet yeterli olacak. Cesedimiz için güzel giysiler serbest, oburluk yapmadan yemek içmek serbest, geceleri dilediğimiz gibi uyumak serbest.

7:31 Ey Ademoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin; yiyin için fakat oburluk ve savurganlık etmeyin, çünkü Allah savurganları sevmez.
40:61 Allah, içinde dinlenesiniz diye sizin için geceyi yaratan, gündüzü aydınlık kılandır. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı lütufkardır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.

Bunların Allah’ın sağladığı kolaylıklar ve rahmetler olduğunu görmelisiniz.

Öyle ki ceset uykuyu arzu ederken böyle imkan sağlanmayabilirdi. Yine ceset güzel kıyafetleri arzularken bunlar yasak kılınabilirdi. Zararsız ve temiz olan bütün yiyecekler ve içecekler helal kılınmış, bu da güzellik ve kolaylık.

Şimdi, inkar edenlerin yemek yemesi neden hayvanlara benzetiliyor daha iyi anlıyoruz. Çünkü onlar hayvanlarla benzerlik göstererek sadece cesetleri için yaşıyorlar.

47:12 İnkar edenler ise faydalanırlar, hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir.

Yemek yemelerinin tek amacı cesetlerini hayatta tutmak. Oysa itidalli yaşayan insan ruhunu beslemek için cesedin gereksinimlerini karşılıyor. Nefsinin zevklerini de ruhunun mutluluğu için helal dairede karşılıyor.

İnkar edenler ise helal haram gözetmeksizin o cesedinin hayatta kalması uğruna ömürlerini geçiriyorlar. Bütün ömürleri boyunca kaygıları “Cesedim açlıktan ölür mü?” oluyor.

nefis ve ruh farkı
32:9 Sonra onu düzeltip bir biçime soktu ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?
Zebur:30 (Davut’un mezmuru)
Ya RAB, beni ölüler diyarından çıkardın,
Yaşam verdin bana, ölüm çukuruna düşürmedin.
Ey RAB’bin sadık kulları, O’nu ilahilerle övün,
Kutsallığını anarak O’na şükredin.
Çünkü öfkesi bir an sürer,
Lütfu ise bir ömür;
Gözyaşlarınız belki bir gece akar,
Ama sabahla sevinç doğar.

Bu yazı İsa Peygamberimizin İncil:106‘daki sözlerinden hazırlanmıştır.

5:46 Onların ardından, kendisinden önce gelmiş olan Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa‘yı gönderdik. Ona da içerisinde hidayet ve nur bulunan, kendinden önceki Tevrat’ı doğrulayan, takva sahipleri için de yol gösterici ve öğüt olan İncil‘i verdik.

Ruhsuz İnsanlar Sırrı

“Başkalarının iyiliklerine, kendinin kötülüklerine bak.”

7:179 Andolsun ki, cinden ve insten çoklarını cehennem için yarattık, onların kalbleri vardır ki, onlar ile anlayamazlar ve onların gözleri vardır ki, onlar ile göremezler ve onların kulakları vardır ki, onlar ile işitemezler. Onlar hayvanlar gibidirler, belki onlar daha sapıktırlar. İşte gâfil olanlar onlardır.

Allah, çoklarını cehennem için yarattığını söylüyorsa da bu insana açık değildir. Her insan ancak kendisini bilebilir. Bu yüzden bir insan başka bir insana bu cehennemlik diyemez.

Bir insanı bütün yasak zevkler içerisinde bile görmüş olsak da onun ruhsuz, cehennemlik olduğunu söyleyemeyiz. Bu insanlara açık bir şey değildir. Bir insanın bütün günü yemek ve uykuyla geçtiğini görsek hüsnü zan etmekten başka bir yargı yapamayız.

Bir insan için hüküm verme yetkisi sadece Allah’tadır. İnsanı meydana getiren üç şeyin bilinmesi de insanın sadece kendi hatalarını anlamlandırması, mutluluğunu sağlamasının yöntemlerini bulması içindir.

Şu durum farklıdır; bir insan kendisinin imansız olduğunu ve düşmanlık edeceğini açıkça ilan etmesi. Bu durumda biz yine bir hüküm vermiş olmuyoruz.

Ve açıkça, yayıla yayıla; Allah ile Kuran ile Allah’ın hükümleri ile alay eden, kabul etmeyen kişilerin ruhtan yoksun olabileceklerini düşünmek ve bu durumlarını kınamak hatalı olmayacaktır.

İlya’nın “Allah’ı arayan yalnızca kendini kınasın.” öğüdünü ve “Başkalarının iyiliklerine, kendinin kötülüklerine bak.” öğüdünü uygulamaya çalışmalıyız.

Öyle ki başkalarının kötülüklerine bakan bu durumda nasıl kendisini insanların en günahkarı olarak görebilir? Böyle bir kişi ıssız dağın başındaki bir evde tek başına bulunsa bile bunu başaramaz. Bu durumda, güneşin ve gezegenlerin itaatine bakacak. Çünkü onlar Allah’a daha iyi kulluk ediyorlar. Ama ya arzuladığı gibi ışık vermediklerinden, ya sıcaklıklarının çok fazla olduğundan, ya da yerde çok fazla veya çok az yağış olduğundan onları ayıplayacaktır.

Kim çıkıp şimdi, “Ben günahkar” değilim diyebilir? Allah, bütün insanların durumunu bildiriyor.

16:61 Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hesaba çekseydi, yeryüzünde kımıldayan tek canlı bırakmazdı.

Şeytan bu durumda; en günahkar olmadıklarına inandırdığı insanlara yeni yeni günahlar yaptıracak. Bu insanlar her durumda kendisinden daha günahkarını arayıp, ayıplayacaktır. Neden diğer insanların iyiliklerine bakmayalım? Ve kendisinin günahkar olmadığına inanan kişi Allah’a tövbe edecek midir? Günahı yüzünden ayıpladıkları o kişi tövbe ettiğinde kendi günahlarını küçük görüp tövbe etmeyenin durumu ne olacaktır?

İncil’den
“Söyleyin bana; eğer sizden birinizin yüz koyunu olsa ve
onlardan birini yitirse doksan dokuzunu bırakıp, onu aramaya
gitmez misiniz? Ve onu bulunca, onu omuzlarınıza atıp,
komşularınızı çağırarak, onlara demez misiniz? “Benimle
birlikte sevinin, çünkü yitirdiğim koyunu buldum.” Mutlaka
böyle yaparsınız. Şimdi söyleyin bana, Allah’ımız, dünyayı
kendisi için yarattığı insanı daha mı az sever? Allah sağ ve
diridir ki, tövbe eden günahkâr üzerine Allah’ın meleklerinde
böylesine bir sevinç meydana gelir; çünkü günahkârlar Allah’ın
rahmetini bildirirler. Söyleyin bana, doktor en çok kimin
tarafından sevilir, hiç hastalık görmemiş olanlar tarafından mı,
yoksa doktorun ağır hastalıklarını iyileştirdiği kişiler tarafından
mı?” Ferisiler ona dedi, “Sağlam adam doktoru nasıl sevsin ki?
O mutlaka onu, yalnızca hasta olmadığı için sevecektir ve
hastalığı bilmediği için de çok az sevecektir.” O zaman ruhî bir
şiddetle İsa konuşup dedi,

“Allah sağ ve diridir ki, sizin kendi diliniz kendi gururunuzu
mahkûm ediyor, o kadar ki, Allah’ımız müttakî olandan çok,
Allah’ın üzerindeki büyük rahmetini bilen tövbekâr günahkâr
tarafından sevilir. Çünkü muttaki Allah’ın rahmetini bilmez. Bu
bakımdan, Allah’ın meleklerinin yanında, tövbe eden bir
günahkâr için duyulan sevinç, doksan dokuz muttaki kişiye
duyulandan daha çoktur. Zamanımızda müttakîler nerede?
Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, takvasız
müttakîlerin sayısı çoktur; onların durumu şeytanınki gibidir.”

Din adamları ve Ferisiler karşılık verdiler, “Biz günahkârlarız,
bu nedenle Allah bize merhamet edecektir”

Ve onlar bunu İsa’yı kışkırtmak için dediler; çünkü din adamları
ve Ferisîler, kendilerine günahkâr denmesini büyük bir hakaret
sayarlardı. O zaman İsa dedi,

“Korkarım ki siz, takvasız müttakîlersinizdir. Çünkü günah
işleyip de günahınızı inkâr eder ve kendinize muttaki derseniz,
takvasız olursunuz ve eğer kalbinizden kendinizi muttaki kabul
ediyor ve dilinizle günahkâr olduğunuzu söylüyorsanız, o zaman
bir kat daha takvasız müttakilersiniz demek olur.”