İçindekiler
Gerçek algınızı değiştirecek bu metot; Allah’ın İbrahim’e öğrettiği metodun uygulamasıdır. Bütün önyargılarınızı bir kenara bırakıp, gerçeğin aslında ne demek olduğunu anlamaya çalışın.
Yanlış Gerçek Algısı
30 milyon yıllık günümüzdeki haliyle aynı pelikan gagası1 yerine istediğimiz örneği koyabiliriz. İstediğimiz fizik yasasını, istediğimiz doğadan bulunan bilimsel bir delili.
Mantık ile açıklama getirme sayısı daha da artırılabilir. Binlerce açıklama getirilse bile gerçek böyle bir şey değildir.
Bilinmezcilik düşüncesi de diğer mantık ile yapılan açıklamalardan farksızdır. Diğer düşünceler gibi gerçek değildir. Gerçek böyle bir şey değildir.
Bu sorulara benzer sorular sormak mümkün; bu gibi sorulara mantığımız ile sınırsız cevaplar uydurabiliriz.
Mantık ile yaratılış hikayelerinin sınırsız şeklini uydurabiliriz.
Kimi, “Ben yaratılışta Tek Tanrı’nın yaratışına inandım ama Mikail’e inanmıyorum.” diyebiliyorken, kimisi de “Ben evrimsel varoluşa inandım ama “ilerleme yürüyüşüne” inanmıyorum.” diyebiliyor. Ama size diyorum ki, gerçek böyle bir şey değildir.
Böyle bir şey yaşandı veya yaşanmadı. Buna olan inancınız konumuz değil!
Şimdi size soruyorum, eğer karşınıza bir kişi çıkmış olsa ve elindeki değneğini yılana dönüştürse; sonra, mantıkla ulaşamadığınız bu soruların gerçek cevaplarını verse, O’na inanır mıydınız?
Bakın, böyle bir şey yaşanmadı veya yaşandı; sorum bu değil. Bu tam şimdi olsaydı, inanır mıydınız?
Cevabınız, “Böyle bir şey görsem O kişiye değil mantığıma inanmaya devam ederim.” ise bu açık gerçeği yalanlamak ile gökten bir meleğin inerek gerçeği açıklaması sonrası, “Hayır, sen yalan söylüyorsun. Ben mantığımla uydurduğum şeylere inanmaya devam ederim.” demek aynı şeydir. Gerçek böyle demekle kurtulamayacağınız bir şeydir.
Bir kişi çamurdan bir kuş yapsaydı ve o kuşun canlı bir kuşa dönüştüğünü görseydiniz. O kişinin Tanrı hakkındaki açıklamasına inanır mıydınız?
“Böyle bir uydurmaya inanmıyorum.” demenizi sormuyorum, bu tam şimdi olsaydı inanır mıydınız?
Bakın, gerçek bundan başka bir şey değildir. Bunu gözleriyle gördükten sonra, “Gözlerimi büyüledi, beni kandırdı.” diyen birisi, dünyanın en samimiyetsiz, en yalancı insanıdır.
Çünkü, böyle bir gerçekten daha gerçek ne sunabilirsiniz bunu yalanlayan bir insana?
“Göklerden melekler gelse ve gerçeği onlar söyleseler.” mi diyorsunuz? Öyle olsaydı, en azılı yalancı, samimiyetsiz insan ile samimi insan nasıl ayırt edilebilir, söyler misiniz?
Size yine de diyorum ki, Musa’nın asasını görerek iman etmek aslında en makbul olan iman şekli değildir. Çünkü Musa’nın Tanrısı bize gökten melekler gönderdiğindeki imanı geçerli saymadığını ve büyük mucizeler sonrası imanı da hoş karşılamadığını bildiriyor.
6:8 “Ona bir melek gönderilmeli değil miydi?” dediler. Eğer biz öyle bir melek indirseydik, elbette iş bitirilmiş olur, artık kendilerine göz bile açtırılmazdı. |
2:118 O bilgisizler dediler ki: “Neden Allah, bizimle konuşmaz veya bize bir mucize gelmez. Onlardan öncekiler de onların dedikleri gibi dediler. Kalpleri birbirine benziyor. Hâlbuki Biz, araştırıp inanmak isteyen bir toplum için ayetlerimizi net bir şekilde açıklamışız. |
5:115 Allah da şöyle dedi: “Ben onu size indireceğim. Bundan sonra içinizden kim inkar ederse ben ona alemlerden hiç kimseye etmediğim şekilde azap edeceğim.” |
Yani melekleri görmek samimi ve yalancıyı ayırt etme imkanını ortadan kaldırıyor.
Büyük mucizeler ise azılı yalancılar ile samimileri ayırıyor.
Güzel bir açıklamayla iman ise bütün yalancılar ile ileri samimileri ayırıyor.
Kuran inanç meselesi değildir. Aslında bütün yalancıların istediği de budur. Tanrı’nın kesin gerçek göndermesini istemiyorlar. Çünkü, eğer inanç meselesi olarak kalırsa, “Kesin gerçek olsaydı mutlaka biz de inanırdık. Çünkü her insanın algılama yeteneği farklıdır.” diyerek, mazeret sunabilirler. Ama Tanrı, hiçbir zaman böyle bir şeye izin vermedi. Musa’nın asası kesin gerçekti. Tanrı, kesin gerçeği inkar eden en azgın yalancıları her zaman ortaya çıkardı. Burada söylemek istediğim şey, Musa’nın asasına inanmadığını söyleyen kişiler aslında Musa’nın asasını tam bugün görmüş olsalar yine yalanlayacaklar. Yani Musa’nın asasının yılana dönüşmüş olması veya olmaması değil bu kişileri tespit etmemizi sağlayan şey. Bu olmuş olsa inanır mısınız, inanmaz mısınız? Cevabı, “Böyle bir şeyin olduğuna inanmıyorum ama bugün görsem O kişinin Tanrısına inanırdım.” olacak düzeyde samimi bir kişiye yalancı diyemeyiz. Ama bunu şimdi gördüğünde bile, “Ben yine de mantık ile uydurulmuş şeylere inanırım.” demeye devam edecek bir kişiye daha başka nasıl bir gerçek gösterilebilir ki? |
Kuran, kendisi için kesin gerçek diyor. Ama neden gerçek? Eğer öyleyse Kuran’a inanç meselesi diyemeyiz. Bunu söyleyen bir Kitap, gerçek olmak zorunda, ama eğer değilse inanç meselesi bile değildir.
69:50 Elbette Kuran, inkarcılar için bir iç yarasıdır. |
69:51 Kuran, kesin bir gerçektir. |
Bulunan en eski yazma eserlerle Kuran’ın ortalama 1400 yıl önce yazıldığı ve içeriğinde hiçbir değişme olmadığı ispatlanmış bir gerçektir. Kaynak: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8
Kuran’ın 1400 yıllık olduğunun ispatı önemlidir. Eğer böyle eski Kuran’lar bulunmamış olsaydı, o zaman da, “Tamam bu bilimsel gerçekler doğru ama içerisine yeni eklenip, değiştirmediğini nereden bilelim?” diyebilirlerdi. |
1379 yıllık Kuran’ın dijitale aktarılmış versiyonu için tıkla.
Bulunan 1379 yıllık bugünle tamamen aynı olan Kuran’ın içerisindeki kesin gerçekler:
30 milyon yıldır değişmeyen pelikan gagası’nı1 Kuran, kendisinin gerçekliğine delil yapıyor.
Bakın bu herhangi bir kişinin mantığıyla söylediği bir tahmin değildir. Örneğin evrimciler, evcilleştirilmiş köpekler için bir tarih tahmini yapıyor ama sonrasında daha eski bir DNA kalıntısı bulduklarında, “Demek ki köpekler tahmin ettiğimizden daha önce evcilleştirilmiş.” diyebiliyorlar. Gerçek böyle bir şey değildir. Gerçek dediğimiz şey tahmin veya mantıksal uydurma değildir. Örneğin, bir kişinin hangi renk kravat takacağını tahmin ettiğimizi düşünün. Bu tahminimiz doğru da olabilir yanlış da olabilir. “Hangi renk kravat takacağını bilmem bir gerçektir.” diyebilmemiz için bunu hatasız şekilde sürekli yapabilmem gerekir. Kaç denemeden sonra bunu bilme gücümün tahmin, şans değil bir gerçek olduğunu kabul ederdiniz? 1400 yıllık Kuran, yaratılışta değişme olmayacağını söylüyor. Milyonlarca fosil çıkarılıyor, DNA kalıntıları bulunuyor ama asla yalanlanmıyor, her defasında doğru çıkıyor. Bakın 100 milyon fosilden sonra bile, “Ama belki farklı fosil bulunur.” diyen bir kişi gerçeklik düzeyinde bir bilgiyi yalanlıyor demektir. Bakın, milyonlarca fosil varken; 1400 sene boyunca milyonlarca kez o kişinin kravatının rengini doğru bildiğini ama 1 kez yanlış bilmesi durumda gerçekliğinin iptal olacağını düşünün. |
Fosillerin günümüzdeki halleriyle aynı olması yaratılışa ispat mıdır? Bakın, yaratılışa ispat aramıyoruz, gerçeği arıyoruz. Yaratılışa ispat dedikten sonra o halde, güneş tanrısı yaratmış olamaz mı? Uzaylılar yaratmış olamaz mı? Gerçek böyle bir şey değildir. Fosillerin veya DNA’ların aynı kalmış olması üzerine sayısız mantık yürütebiliriz. Bunlara gerçek diyemeyiz. Örneğin, Güneş doğunca etraf aydınlanır. Bu bir gerçektir değil mi? Ama Güneş doğduğu bir gün aydınlık olmazsa bu gerçeklik şüpheli, geçersiz olacaktır. Ama böyle bir şey olana kadar Güneşle birlikte gelen aydınlık kesin bir gerçektir. Kesin gerçek geldikten sonra O’nun bize bildirdiği kadarıyla sorularımıza cevap alıyoruz. Örneğin, Tanrı’nın görüntüsü neye benziyor? Musa da bunu merak ediyor ama bunun hakkında bilgiden yoksunuz. O halde mantığımıza göre Tanrı betimlemesi yapamayız. Gerçek böyle bir şey değildir. |
DNA kalıntılarının canlıların günümüzdeki DNA’ları ile aynı olmasını Kuran, kendi gerçekliğine delil yapıyor.
Fosiller +
DNA
“Her şey kayıtlıdır.” 34:3, 27:75, 22:70, 10:61, 54:53, 57:22
“Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur.” 30:30
Bir tanecik hücre yaratılabilecek en küçük canlıdır. Yaşamın kökeni araştırmacıları büyük ödüllere rağmen bir tanecik hücre yaratabilmiş değiller. İstediğiniz kaynaktan araştırmanızı yapabilirsiniz. Tek bir tanecik hücre yaratamıyorlar.
1400 yıllık Kuran, hiçbir şey yaratamazlar diyor. Başka bir ayetinde sinek bile yaratamazlar diyor. Bir tanecik hücre yaratamazlarken, 5 milyon hücreden oluşan sineği yaratmanın ne demek olduğunu anlıyor musunuz?
1 yıl içerisinde 250 milyar karasinek yaratılırken, sadece karasinek için toplam yaratılan hücre sayısını düşünebiliyor musunuz? 1400 yıldır 1 tanecik hücre yaratılamamış olması sizin için yeterli bir gerçeklik değil mi? Bunu yalanlayan kişiler nasıl bir gerçekliği kabul ederlerdi acaba? |
“Belki ileride bilim adamları canlı hücre üretebilirler.” mi diyorsunuz?
Bu tahmininizden dolayı şimdi gerçek olan Kuran’ı inkar ederek yaşayacak mısınız?
10:36 Onların çoğu tahminden başka bir şeye uymamaktadır. Tahmin ise gerçek açısından bir şey kazandırmaz. Allah onların yaptıklarını bilmektedir. |
Henüz gerçekleşmeyen olaylar için mi Kuran yerine yalana sarılıyorsunuz?
10:39 Hayır aslında onlar Kuran’ın içindeki gerçekleri kavrayamadıkları ve kendilerine haber verilen birtakım olaylar henüz gerçekleşmediği için Kuran karşısında yalana sarılıyorlar. Onlardan önceki nice topluluklar da aynen böyle yalanlamışlardı. İşte o yalanlayanların sonunun ne olduğuna bir bak! |
Darwin gibi şöyle mi diyorsunuz: “Biz bir fantezi peşinde de olsak en azından meraklı ve araştırmacıyız, o yüzden huzurluyuz.”
Kendi adıma da derinden sevindim; çünkü, yıllarca bir yanılsamayı kovalayan birçok insan vakasını düşündüğümde, sık sık içime soğuk bir ürperti geliyor ve kendi kendime hayatımı bir fanteziye adamış olup olmadığımı sordum. Şimdi sizin ve Hooker gibi gerçeğin araştırmacılarının tamamen yanılmış olabileceğini ahlaki olarak imkansız olarak görüyorum ve bu nedenle huzur içinde yatıyorum. Kaynak: Charles Darwin. The Life And Letters Of Charles Darwin, Volume II. Sayfa 12 |
Bakın, mantık ile kurgulama yaparak herkes kendisini bir düşünceye ikna edebilir. Güneş tanrısının yaratışına inanan birisi ile evrimsel varoluşa inanan birisi veya herhangi bir tanrı kavramıyla varoluşa inanmak gerçek demek değildir.
İbrahim’in uyguladığı metot ile Tanrı’yı bulmak; İbrahim insanlara bakıyor, onlar, kişilerin mantıklarıyla uydurduğu şeyleri gerçek kabul ediyorlar ama gerçeğin böyle bir şey olamayacağını onlara söylüyor. Onlarla birlikte gerçeği aramaya çıkıyor. Güneş’e, Ay’a bakıyor, kesin gerçeği arıyor. Sonunda bütün mantıksal çıkarımları kabul etmeyerek; samimi, gerçeği kabul edecek bir kişi olduğunu gösteriyor. Burada, imtihanın konusunun samimiler ile yalancıların ayrımı olduğunu anlıyor musunuz? Sınavda bir soru düşünün 5 cevabın 4’ünün yanlış olduğunu bulursanız doğru cevabı bulmuş olursunuz. İbrahim, olabilecek bütün mantıksal tanrıları elediğinde geriye tek bir doğru cevap kalıyor. Buna gerçeğe ulaşma metodu denir. |
Bir gerçek belge ve gerçek kanıt olmadan Tanrı hakkında tartışmak boşunadır.
22:6 Bu böyledir; çünkü Allah, gerçeğin kendisidir. |
22:8-9 İnsanlardan öylesi de vardır ki, bir ilmi, bir yol göstericisi, aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde kibirlenerek insanları Allah’ın yolundan saptırmak için, Allah hakkında tartışır durur. |
Gerçek Gizlidir Ama Karmaşık Değildir
Hakikat, bedihi(apaçık görülen) değildir ama karmaşık da değildir.
Burada ne yazdığını okuyabilir misiniz?
Şimdi, gözleri bozuk ve gözlükten habersiz insanların içerisinde olduğunuzu düşünün. Siz gözlüğünüzü takıyorsunuz ve ne yazdığını onlara söylüyorsunuz.
Bu kişilere, “Burada karmaşık bir olay yok. Burada “sevgi” yazıyor. Bu işin gerçeği budur.” diyorsunuz.
Bu kişiler ise sizinle alay ederek, “Bütün toplum olarak bir şifreyi çözmeye çalışıyoruz. Şimdilik “K, Y, F, X” harflerini çözmeyi başardık. Bu kadar insan üzerinde çalışırken gerçeği bulduğunu söylüyor. Kovun şunu!” diyorlar.
“Bu işin gerçeği budur. Bulduğunuz şeyler gerçeği değiştirmeyecek, bütün hepiniz bir mantıkta ortaklaşsanız bile gerçek böyledir.”
Bu kişilerin akılsızlığı hakkında ne düşünürsünüz?
Bu kişiler öyle akıldan yoksundurlar ki; sadece gerçeği inkar etmekle kalmazlar, gerçeği gösteren gözlükleri de hakir görürler.
2:87 Size her ne zaman bir peygamber nefislerinizin hoşlanmayacağı bir şey getirse siz büyüklük taslayacak; bir kısmını yalanlayacak bir kısmını da öldürecek misiniz? |
Şimdi, bedihi(apaçık) olan gerçeği nasıl görebilirler ki?
Bütün Sorulara “Tek Cevap”
Bakın, bütün bu sorulara mantık yürüterek evet veya hayır dememiz gerçeğe aykırıdır.
Kişi kendi mantığına göre doğru olduğunu düşünebilir ama bunlar gerçek değildir. Biz gerçeği arıyoruz, değil mi?
Bu yüzden kesin gerçekle geldikten sonra İsa’ya, Musa’ya, Muhammed’e bu soruların hepsi soruldu. Bu soruların doğru cevabını bize gerçekle gelen kişiler verebilirler.
Artık bir belgeyi gerçek kabul ettiğimize göre bütün sorulara rahatlıkla cevap verebiliriz:
Mantık ile Uydurulabilecek Sonsuz Sorulardan Birkaç Örnek
Bu soruların ortak özelliği, gerçek dışı olmasıdır. Örneğin, “Uzaylıların göz rengi yeşil olamaz mı?” ile aynı mantıktadırlar. Cevapları da bunun böyle olduğunun ispatı içindir. Yoksa kısaca cevabımız, soruların gerçekliğinin kanıtlanamaz olmasıdır. Tek Cevap: Bu tür soruların gerçekliğinin kanıtlanamaz olmasıdır. |
Soru: Her şey yaratıldıysa Tanrı da başka birisi tarafından yaratılmış olamaz mı?
Bu düşünce de diğer düşüncelerden farksız, aklın düşmanı mantığa göre düşüncende haklısın. Ama bu düşüncenin gerçekliği kanıtlanamaz. Gerçekle gelen Kuran’da sadece bir tane Tanrı olduğu, O’ndan başka Tanrı olmadığını öğreniyoruz. Buna benzer bütün düşünceleri, aklın düşmanı mantığa uydurmak mümkün ama bunların hiçbirisine gerçek diyemeyiz. “Tanrı’nın 3 tane kardeşi olamaz mı?”, “Tanrı spagetti şeklinde olamaz mı?”, “Tanrı’nın annesi olamaz mı?” soruları ile “Her şey yaratıldıysa Tanrı da başka birisi tarafından yaratılmış olamaz mı?” sorusu arasında mantıksal uydurma açısından hiçbir farkı yoktur. Gerçek böyle bir şey değildir. |
Soru: Bir Tanrı varsa mükemmeldir. Mükemmel Tanrı’nın yarattıkları da mükemmel olmalıdır. Ama evren mükemmel değildir. O halde mükemmel bir Tanrı yoktur.
Bu düşünce de diğer düşüncelerden farksız, aklın düşmanı mantığa göre düşüncende haklısın. Ama bu düşüncenin gerçekliği kanıtlanamaz. “Mükemmel Tanrı varsa imtihan için kusurlu evren yarattıysa.” ifadesi de tek başına gerçeklik ifade etmez. Eğer evren –bu soruyu soran kişiye göre– tam mükemmel olsaydı, “Mükemmel bir evrenin olması neden mükemmel bir Tanrı’yı ispat etsin.” denebilirdi. Geçeğe bu mantık yürütmelerle ulaşılamaz. Gerçekle gelen Kuran’da Tanrımız hakkında gerekli bilgiler veriliyor. Ama bu sorulara yine aklın düşmanı mantıkla cevap vermeye çalışan din adamları neden Kuran’ın gerçek olduğunu söylemek yerine Kuran’ı bir inanç meselesi seviyesine indiriyorlar. Bakın, insanları Kuran’ın gerçek değil de bir inanç meselesi olduğuna ikna ettiğinizde hem bu mantıksal sorularla insanları boğabilirsiniz hem de, “Bu Kuran da bir kitap benim başka inandığım şeyler de bir kitap o halde Kuran’a inanıyorsan bu kitapların hepsine de inanabilirsin.” diyebilmek için. Oysa Kuran bir inanç meselesi değil açık bir gerçektir. Musa’nın asasının gerçekliğini gören bir kişiye, “Musa’nın sözleri de bir inanç benim sözlerim de bir inanç bana da inan.” diyemezsiniz. Musa gerçekle geldikten sonra O’nun sözleri bir inanç değil artık bir gerçektir. Söyledikleri mantıklı değil akıllıcadır. Sözleri mantıklı değil gerçeklerdir. İsa gerçekle geldikten sonra O’nun sorulara verdiği cevaplar mantıklı değil gerçek sözlerdir. İsa’nın sözleri inanç meselesi değil gerçektir. Gerçeği bile bile inkar eden bir kişi de samimiyetsizdir, yalancıdır. İsa’nın çamurdan kuşunun canlandığını gören bir kişiye, “İsa’nın sözleri inanç meselesidir, benim elimdeki bu kitap da inanç meselesidir. O halde bu kitaba da inan.” diyemezsiniz. İsa’nın sözleri inanç meselesi değil kesin gerçekler olur. |
Soru: Bütün bunlar cevaplanamaz sorulardır. Asla Tanrı’nın nasıl bir Tanrı olduğunu bilemeyiz.
Bu düşünce de diğer düşüncelerden farksız, aklın düşmanı mantığa göre düşüncende haklısın. Ama size diyorum ki, bu düşünce de bir gerçek değil. Kesin gerçekle gelen kişi bu soruları cevapladığında bilemeyiz demek samimi bir davranış olur mu? Size 1400 yıl boyunca doğru söylemiş bir dostunuza şöyle dediğinizi düşünün, “Sen bana 1400 yıldır hep doğru söyledin ama yine de senin güvenilir olup olmadığını bilemem.“ Örneğin, polis olduğunuzu düşünün ve bir olaydaki suçlunun peşindesiniz. Suçlunun kim olduğunu gösteren bütün delilleri topladınız. Kesin delillerle suçlunun kim olduğu ortadayken; siz, “Suçlunun kim olduğunu gerçekten bilmek mümkün değil. Asla böyle bir şeyi bilemeyiz.” diyorsunuz. Gerçeği görmesine rağmen, “Bilemeyiz.” diyen bir kişi ile mantıksal uydurma inançlara inanan birisi arasında fark yoktur, değil mi? Ve düşünür müsünüz, gerçek suçlunun kanıtları elindeyken, “Suçlunun kim olduğunu asla bilemem.” diyen bir polis ile elinde hiçbir kanıt olmamasına rağmen, “Tahmin ettiğim kişi kesinlikle suçludur istediğiniz kanıtı getirseniz bile benim tahmin ettiğim kişi suçludur.” diyen polisten hangisi daha akıldan yoksundur? Tahmini ile hareket eden polis bir ihtimal gerçek suçluyu da seçmiş olabilir ama yine de o doğru bir hareket yapmış olmaz, değil mi? Bakın sizi çağırdığım şey, herhangi bir tanrı değil. Sizi gerçeğe çağırıyorum. O gerçek de bizi bir Tanrı’ya götürüyor. O gerçek bizi iki tanrıya götürseydi, o zaman onu konuşuyor olurduk. Mantığımıza göre tanrılar, yaratılış hikayeleri uydurmuyoruz. Biz sadece gerçeği kabul ediyoruz. |
Soru: Merhametli bir Tanrı var ise O küçük çocukların ölmesine neden izin versin? Öyleyse merhametli bir Tanrı yoktur?
Bu düşünce de diğer düşüncelerden farksız, aklın düşmanı mantığa göre düşüncende haklısın. Ama size diyorum ki, bu düşünce de bir gerçek değil. Bakın, hangimiz ölümü gördük ve bunun kötü bir şey olduğunu tecrübe ettik, söyler misiniz? Bu durumda, gerçekle gelen bir kişi bize bu bilemeyeceğimiz şeyi öğretebilir. Gerçekle gelen Kuran’da; ölüm anında güzellikle canları alınır, sonra güzel bir cennete koyulur, siz onları ölü sanıyorsunuz ama onlar diridirler, diyor. İşte bu konudaki gerçek böyledir. “Ölüm çok kötü bir olay, o çocuk çok kötü olan ölüme maruz kaldı.” gibi mantık yürütmeleri gerçek gibi kabul edemeyiz. Yine gerçeğe dayanmadan, “Ölüm çok güzel bir şey, bulutların üstüne çıkıyorsun.” gibi mantık yürütmeleri de kabul edemeyiz. Gerçekle gelen bir kişi bunun iç yüzünü bizlere öğretebilir. İsa’ya, Musa’ya, Muhammed’e bunlar soruldu. Bugün isterseniz bu cevaplar gerçekle gelen Kuran’ın içerisinde var. |
Soru: Kısa süren bir dünya hayatının sonucu sonsuz cehenneme bir insanı atmak adaletli bir karar mı? Öyleyse adaletli bir Tanrı yoktur?
Bu düşünce de diğer düşüncelerden farksız, aklın düşmanı mantığa göre düşüncende haklısın. Ama size diyorum ki, bu düşünce de bir gerçek değil. Cehennemin ne olduğunu gerçekle gelen bize bildirebilir. Oraya girecek olanların nasıl bir varlık olduğunu bize gerçekle gelen bildirebilir. Bu durumda bir kişiyi örnek göstererek, “Bu kişi sonsuza kadar cehennemi hak edecek ne yapmış olabilir?” demek, gerçek bir söz olmaz. Gerçekle gelen Kuran bize şunu bildiriyor ki, cehenneme giren hiç kimse “Ben burayı hak etmedim.” demiyor. Ve eğer Kuran okursanız göreceksiniz ki, cehennemlikler, “Bizi bağışla.” demiyorlar. Ama onlar, “Bizi dünyaya geri gönder bu sefer iyi şeyler yapacağız.” diyorlar. Buradaki karakteri görebiliyor musunuz? Cehennemlikler hala kendilerinin bir şey yapacağını düşünen, bağışlanma dilemeye büyüklenen kişiler olduğunu anlıyoruz. Eğer Kuran’ı okursanız bolca bu kişilerin karakter yapılarını görebilirsiniz. |
Soru: 20 yaş dişi körelmiş organdır. Öyleyse insanın evrimleşmeye devam ettiğini kanıtlıyor, değil mi?
Bu düşünce de diğer düşüncelerden farksız, aklın düşmanı mantığa göre düşüncende haklısın. Ama size diyorum ki, bu düşünce de bir gerçek değil. Size diyorum ki, bütün dünya bir mantıkta ortaklaşsa bile gerçeğin karşısında bir hiç hükmündedir. Gerçekle gelen Kuran’da canlıların tastamam olarak yaratıldığı söyleniyor. Bakın, 20 yaş dişi için de yüzlerce mantık yürütebiliriz. Bunların hiçbirisi gerçeğin yerini tutmayacaktır. Böyle bir gerçek dışında, “20 yaş dişleri, diş canavarı onları çalıp satmasın diye korkusundan çıkmıyor.” mantığı ile “20 yaş dişlerinin çıkmaması evrimleştiğimizi gösteriyor.” mantığı arasında fark yoktur. Gerçek böyle bir şey değildir. Bakın gerçek dediğimiz şey üzerine düşünmenizi istiyorum. 20 yaş dişi veya kaslarımız gerekli durumlarda çıkacak şekilde en baştan böyle yaratılmış olsun. Örneğin, köpeklerin kurtların evcilleşmesi sonucunda evrimleştiğini söylüyorlar. Her daha eski köpek DNA’sı bulunduğunda, “Demek ki kurtlar bu tarihlerde evcilleştirilmiş.” diyorlar. Şunu diyebilirim, “Kurtları evcilleştirerek hiçbir zaman köpekteki evcilleşme genini kurda ekleyemezsiniz.” veya “Sürekli yumuşak gıdalarla beslenerek nesiller boyu 20 yaş dişinin yerinden çıkmaması sonucu artık 20 yaş dişi olmayan insanlar doğmayacak.” ama diyorum ki, burada evrim yok veya güneş tanrısı böyle yaratmış veya uydurulmuş herhangi bir mantığın geçersizliğini ispatlamaya çalışmıyorum. Gerçeğin sistemi böyle bir şey değil onu göstermeye çalışıyorum. Yani, belki 100 sene boyunca bulunan kurt DNA’ları köpek DNA’larından çok eski olabilir. Bu durumda yine de “Köpekler kurtlardan evrimleşmiş mantığı gerçektir.” diyemeyiz. Çünkü bu durum için de sayısız mantık uydurabiliriz. Belki güneş tanrısı kurtları önce yaratmıştır? Belki uzaylılar bu sıralamada yaratmıştır? Belki evrimleşmişlerdir? Belki henüz en eski köpek DNA’sı bulunamamıştır? Belki köpekler önce yaratılmıştır ama en eski köpek DNA’sını bulamamışızdır? Gerçek ile mantığı birbirinden ayırmayı anlamalısınız. Gökten bir melek görünerek, “20 yaş dişi hep vardı.” ya da “Kurtlar hep kurt, köpekler hep köpekti.” demiş olsaydı, bu bir kesin gerçekti, değil mi? Bakın, bir insanın kanıtlanamayacak mantığına, “Gerçektir.” diyen kişi, gökten görünen meleğin söylediğine “Gerçek değildir.” diyorsa, o dünyanın en yalancı insanıdır. Bir meleğin gökten görülmesiyle, Musa’nın asası arasında ve Kuran’ın gerçekliği arasında anlayan için gerçeklik bakımından fark yoktur. |
Soru: Her şeyi Allah yaratıyorsa, ben de gerçeği inkar ediyorsam, bu durumda benim ne suçum var?
Bakın, her şeyi yaratan ve bilen bir güç var ve ona karşı, “Her şeyi yaratan ve bilen, ben inkar ediyorsam, benim ne suçum var?”, “Beni yaratırken bana mı sordun?”, “Neden beni fil olarak yaratmadın?”, “Neden Güneş’i yuvarlak yarattın?”, “Neden insanı iki ayaklı yarattın?”, “Neden böyle bir Dünya yarattın?”, “Neden x kişisini cehennem için yarattın?” soruları bitmek bilmeyen mantık yürütme sorularıdır. Size diyorum ki, balık suyun içerisinde çok mutludur ama insanı suyun içerisinde yaşatmak onun için azaptır. Gerçekle gelen Kuran’da cehennem için yaratılanlardan bahseder ama cehennemle gerçeği kabul edenleri korkuttuğunu söyler. O halde doğru söz, “Her şeyi Allah yaratıyorsa, balığı neden suyun içerisinde yarattı, balığın ne suçu vardı?” olmalıdır. Bu sorunun cevabı ise açıktır ki balık suyun içerisinde yaşamak üzere tasarlanmıştır. Bakın, bir polisin herhangi masum bir kişiyi yakalayıp, sorguya çekerek, “Madem ki özgürlüğü çok seviyorsun neden suç işleyip, hapse girmiyorsun?” demesi ne derece akla uygundur? Gerçeği inkar edenler ise cehennemi daha güzel bulduklarını söylerken onlara, “Cehennemi çok seviyorsan neden iman etmiyorsun?” demek ne derece akla uygundur? Bakın, insanın suyun içerisinde ne kadar az yaşayacağını düşünün, eğer anlarsanız, gerçeği kabul eden bir insan için inkar ederek yaşamak suyun içerisinde yaşamaktan daha imkansızdır. Böylece, bu soruyu soran kişinin gerçeği inkar ettiğinin farkında olması kaçınılmaz ve yaşamaya devam edebildiğine göre, aslında şöyle demiş oluyor, “Her şeyi Allah yaratıyorsa ve beni suyun içerisindeki bir balık olarak yarattıysa, daha sonra tekrar suyun içerisinde yaşatacaksa, benim ne suçum var?”, bu akıldan yoksun sözü anlıyorsunuz değil mi? Bu soruyu soran kişi örneğin, Musa Peygamber zamanında yaşıyor olsun ve Musa, bu kişinin gözü önünde gerçek mucizesini göstermiş olsun. Bu kişi, “Ey Musa! Bu açık gerçeği inkar ediyorum. Hem her şeyi yaratan Tanrın, beni de böyle yarattı değil mi, benim ne suçum var?” dediğini düşünelim. Bu kişi için yalancı dememiz de sorun yoktur, değil mi? Peki, bu kişi dünyada yaşarken, “Tanrım beni neden Musa’nın açık gerçeğini inkar edecek şekilde yarattın, bu beni çok rahatsız ediyor, çok huzursuz ve mutsuzum. Lütfen beni açık gerçeği kabul edecek şekilde yaşat.” diyor mu? Peki, bu kişi cehenneme girdiğinde, “Dünyadayken yaşamımı Tanrı yarattı ve inkar ederek yaşamaktan hiç huzursuzluk duymadım, yalancı olmak beni hiç rahatsız etmedi ve böyle olmaktan hiç şikayet etmedim. Şimdi cehennemde olmamı da Tanrı yarattı o halde dünyada olduğu gibi şimdi de şikayet etmiyorum.” demesi gerekmez mi? Çünkü Allah’ın yaratmasından memnun olduğunu bu dünyadaki tutumuyla göstermiş oluyor, değil mi? Öyleyse, şimdi şikayet etme gücü kendinde yoksa, sonraki hayatında da şikayet etme gücünün olmaması bize şaşırtıcı gelmez. Bu durumda, bu sorunun gerçek olmadığını çünkü soran kişinin samimi düşünceleriyle konuşmadığını anlıyoruz. Öyleyse bir insanın, “Allah’ım, kesin gerçeği inkar edersem cehenneme giderim. Bütün her şeyi sen yaratıyorsun ve beni de kesin gerçeği inkar edecek şekilde mi yarattın, Allah’ım? O halde, beni cehennemliklerin vasıflarından kurtarmazsan kesinlikle oraya girecek bir insan olduğumu kabul ediyorum.” demesi gerek mi? |
En yalın haliyle gerçeğin anlaşılması:
Bir insanın başka bir insana, “Tanrı da yaratılmış olamaz mı?” gibi bir soru sorması ne kadar akıldan yoksundur. Bu soruyla gerçeği örtbas etmeyi planlamaktadır.
Gerçeğe dayananlar için ise böyle sonsuz mantık sorularının içerisinde boğulmak yoktur. İsa geldiği zaman O bize Tanrı’nın bir ve tek olduğunu söyledi. Musa ve Muhammed de bunun böyle olduğunu bildirdi. Onların bildirdiği kadarıyla Tanrı’yı tanıdık, öğrendik.
“Tanrı, kendi kaldıramayacağı bir taşı yaratamaz mı?” diyen akıldan yoksun, mantığının kölesi, gerçeğin inkarcısı kişi ise bu tür sorular sormaya devam edecektir. “Tanrı, kendisinden güçlü bir tanrı daha yaratamaz mı?”, “Tanrı, kendini yok edebilir mi?” gibi sorularının hepsi mantıkla sonsuza kadar uydurulabilecek sorulardır.
Gerçekle gelen kişiler, Tanrı’nın yüceliği hakkında gerçek bilgileri bize getirdiler.
Musa, açık gerçekle geliyor ve Yüce Tanrı’yı tanıtıyor. İnanmak için hep daha fazlasını talep ederek gerçeği geçersiz kılamayız.
2:55 Ve demiştiniz ki: “Ey Musa, biz Allah’ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız.” |
Söyler misiniz, Uranüs’ü kim gidip gördü? Şimdi, akıldan yoksun insanların birbirine Uranüs ile ilgili sorular sorduğunu düşünün. Ama gerçekle gelen bir kişi, bir belge eğer bize Uranüs hakkında bilgi veriyorsa, O kişiye güveniriz değil mi? Gerçek ile mantıksal uydurma farkı böyledir. Uranüs’e giden bir kişinin bize bildirdiği kadarıyla Uranüs’ü bilebiliriz. Belki, 100 tane deney yaptı ve onların sonuçlarını bize bildiriyor. Uranüs’le ilgili onunda henüz bilmediği bir şeyi sorarak onu yalancı çıkarmaya çalışmak neden? Musa, Tanrı’yı görmemişti ama açık gerçeklere rağmen, “Tanrı’yı göstermezsen inanmayız.” diyerek O’nun gerçekliğini yalanlıyorlar. Gerçek, bu mantıksal oyunlarla geçersiz olacak bir şey değildir. Galaksileri düşünün, bugün başka bir galaksi hakkında mantığınızla uydurduğunuz bir soruyu kime sorup, cevap alabilirsiniz? Ama nasıl olur da bütün galaksilerden ve bütün evrenlerden sonsuz yüce olan Tanrı hakkında mantık oyunları yaparsınız. Gerçekten böyle kurtulamazsınız. |
Gerçekle gelen kişilere bu tür sorular soruldu. Gerçekle gelen kişilerden bu soruların gerçek cevaplarını alabiliriz. İNCİL:44 Kahinler İsa’ya yaklaşıp dediler, “Muallim, insan ekini ve meyveyi neden yedi? Allah onu yemesini istedi mi, istemedi mi?” Ve onlar bunu İsa’yı yanıltmak için dediler; çünkü “Allah istedi” dese, “Öyleyse niçin yasakladı?” karşılığını verecekler, “Allah istemedi” dese, “o halde, Allah’ın istediğinin aksini yapabildiğine göre, insan Allah’tan daha büyük bir güce sahip” diyeceklerdi. İsa cevap verdi, “Sizin sorunuz, dağın üstünden geçen ve sağ ve solunda uçurum bulunan bir yol gibi, ama ben ortadan yürüyeceğim.” “Her insan ihtiyacı olduğundan, her şeyi kendi yararı için yapar. Ama hiç bir şeye ihtiyacı olmayan Allah, kendi hak arzusuna göre yaptı, Bu bakımdan, insanı yaratırken onu, Allah’ın kendine ihtiyacı olmadığını bilsin diye hür yarattı.” “Kendi zenginliğini sergilemek için ve köleleri kendini daha çok sevsin diye, kölelerine hürriyet veren bir kralın yaptığı gibi. O halde, Allah insanı, Yaratıcısını çok daha fazla sevsin ve nimetini bilsin diye hür yarattı. Çünkü Allah her ne kadar Kadiri Mutlak olup, insana ihtiyacı yok ve onu kudretiyle de yaratmışsa da, hayır işleyip, şerre karşı koyabilecek şekilde onu serbest bırakmıştır. Çünkü her ne kadar Allah’ın günaha engel olma gücü var idiyse de, kudret ve nimeti insanda görüldüğünden, insanda günaha karşı çıkmamak için, yani, insanda Allah’ın rahmeti ve adaleti yürüsün diye O, kendi nimetiyle çelişmeyecektir çünkü Allah’ta çelişme yoktur. Ve gerçeği konuştuğuma işaret olarak, sizi baş kahinin beni aldatmak için gönderdiğini ve bunun da kahinliğin meyvesi olduğunu size söylüyorum.” |
Bakın, bu tür soruların gerçek cevabını kesinlikle biz değil, gerçekle gelenler verebilirler.
Cevabı verilmemiş olsa bile yine de, gerçekten kopmayacaksınız değil mi? Çünkü İsa, şöyle demiştir,
İNCİL:45 “Durum benim size anlattığım gibiyse de, insanlara açık değildir. Öyleyse insan, yöntemi bulamadığı için gerçeği inkar mı etmelidir? Ben, nasıl olduğu anlaşılmadığı halde sıhhati reddeden bir kimseyi henüz görmüş değilim. Hem, Allah’ın benim dilimle hastaları nasıl iyileştirdiğini bile bilmiyorum.” |
Evrimin Vasat Mantığı
Mantıksal Uydurma Puanı: 3/10
Burada yapmak istediğim şey, “Bakın evrim çok mantıksız.” demek değil. Şöyle düşünün, mantığa en uygun, olabilecek en iyi varoluş tanımı yapıldığını düşünün. Ama söylediği her argüman için “x tanrısı” öyle yaratmış denilebilir.Bu şekilde gerçeğe ulaşılamaz.
Güneş Tanrısı Mantığı
Mantıksal Uydurma Puanı: 9/10
Aşağıdaki metin olduğu gibi NASA’dan alıntıdır. Kaynak: 1
“Güneş olmadan yaşayamayız!
Dünya’daki yaşam Güneş’e bağlıdır. İşte bunun birkaç nedeni:
- Güneş’in yerçekimi tüm güneş sistemimizi bir arada tutar. Güneş sistemimiz adını bile Güneş’ten alır.
- Güneş’ten gelen ısı Dünya’yı yaşamaya yetecek kadar sıcak hale getirir.
- Güneş’ten gelen ışık olmasaydı ne bitkiler ne de hayvanlar olurdu; dolayısıyla yiyecek de olmazdı ve biz de var olamazdık.”
Geçmişten günümüze Güneş’i tanrı kabul edenlerin listesi için tıklayın.
2014 yılında Güneş Tanrısı, Dünya’daki canlılara öfkelendiğinde:
The sun and its spots shine in 335 angstrom extreme ultraviolet light in this image from NASA’s Solar Dynamics Observatory Oct. 8, 2014. (Image credit: NASA/SDO)
2022 yılında Güneş Tanrısı, Dünya’daki canlılardan hoşnut kalıyor:
Image Credit, Solar Dynamics Observatory image of the Sun from October, 2022, NASA’s Goddard Space Flight Center
Güneş Tanrısı yeni ruhlar dağıtırken:
The Sun in X-rays from NuSTAR Image Credit: NASA, NuSTAR, SDO
Güneş Tanrısı, 2013 yılında solar plazma yağmuru ile beslenirken:
NASA’s Solar Dynamics Observatory spacecraft on July 19, 2012. NASA released a video of the amazing sight on Feb. 20, 2013.
Güneş Tanrısı Jüpiter’e kızınca Jüpiter:
On Sept. 7, 2023 Image credit: Image data: NASA/JPL-Caltech/SwRI/MSSS Image processing by Vladimir Tarasov © CC BY
Bakın, NASA bugün Güneş’e tanrı demiyor ama açıklamalarıyla Yüce Bir Tanrı’yı betimliyor. Örneğin, bir kişi, boynunda steteskop, elinde eldiven, üstünde önlük, ameliyathanede ameliyat yapıyor, odasında tıp diploması, her gün düzenli şekilde hastanede bulunuyor, odasında hastaları tedavi ediyor; bu kişiye doktor dememe gerek kaldı mı? Siz bu kişiye doktor demeseniz de olur.
Tanrı demiyorlar ama Güneş için, “Canlıları varoluşunun sebebi, sistemimizin sahibi Güneş Sistemi, Dünya’yı o ısıtır, Güneş olmasa hiçbir bitki olmazdı, bizi rızka o kavuşturur.” Kaynak: 1 diyorlar. Siz Güneş’e Tanrı demeseniz de olur.
Şeytan isteseydi bugün “Evrimsel Varoluş” yerine Güneş’i Tanrı olarak tanıtabilirdi.
Bugün dünyanın %95-99 evrimi geçerli kabul ederken, “İnsanlar, Güneş’i Tanrı sanacak kadar salak değil.” mi diyorsunuz?
Şeytan tabii ki “Bu Güneş sizin tanrınız.” demeyecek.
27:24 O’nu da, halkını da, Allah’ı bırakıp güneşe tapındıklarını gördüm. Şeytan onlara, bu yaptıklarını güzel ve iyi gösterip, kendilerini Allah’ın yolundan çevirmiş ve onlar da bu yüzden doğru yolu bulamıyorlar. |
Bugün de bu kişiler alanında tanınmış “astrofizikçi”, “fizikçi”, “biyolog” olarak karşımıza çıkacaktı. Güneş’in değerini, Güneş’in gücünü, Güneş’in her şeyi yaratan bir güç olduğunu, Güneş’in canlılığın devamı için olmazsa olmaz olduğunu anlatacaklardı.
100 sene boyunca devam edecek bir propaganda sonucunda bugün olduğu gibi insanların %95-99’u Güneş’in canlıların yaratılışında, devamlılığında en yetkin güç olduğunu kabul edeceklerdi.
Bu şu anlama gelecekti; Güneş tanrı kabul edilmiş olacaktı.
Bugün de “Evrimsel Sürecin” canlılığın yaşamını başlatmasında, canlılığın devamlılığında en yetkin güç olduğunu dünyadaki insanların %95-99’u kabul ediyor.
Bu şu anlama geliyor; “Evrimsel Süreç” tanrı olarak kabul ediliyor.
Güneş’i bile Tanrı olarak görmeye ne kadar meyillisiniz, görelim mi? Eğer Güneş olmasaydı günün aynı saatlerinde yine yeryüzü aydınlanacaktı. Yeryüzü aynı sıcaklık değerlerinde olacaktı. Yine aynı noktadaki canlılar büyüyüp, yeşerecekti. Yine bütün gölgeler aynı şekilde uzayıp kısalarak görüneceklerdi. Bütün bunlar Güneş olmasaydı yine de olacaktı. Gökyüzüne bakacaktınız ama orada parlayan bir Güneş görmeyecektiniz. Bu size mümkün gelmiyor mu? O zaman Güneş’in sadece bir gölge varlık olduğunu her şeyi yaratan, her şeyi bir aracı olmadan varedebilen Yüce Tanrı’nın olduğunu anlayamıyorsunuz, demektir. Bunu kavrayamayan kişilerin, Güneş’in de, Evrimsel Sürecin de, Uzaylı Güçlerin de Tanrısal Güç kadar yetkin güçler olduğuna ikna edilmesi zor değildir. Yüce Tanrı her dönem kesin kanıtlarla gerçeği bildirmiştir. Bu kendisini bize tanıtan Tanrı’nın hep uyguladığı bir sistem olduğunu öğreniyoruz. “Kuran’ın gerçek olduğu kendileri için apaçık belli oluncaya kadar onlara çevrelerinde ve kendilerinde bulunan kanıtlarımızı hep göstereceğiz.“41:53 |
Uyguladığımız Metot
Bu metot, Allah’ın İbrahim’e öğrettiği bir metottur.
İbrahim halkın çok saçma bir şeye taptığını görünce onlara şöyle bir metot uyguluyor.
Halkı önce o taş puttan bir aşama daha kalitelisine götürdü. Yıldızları gösterdi onlara.
6:76 Bir yıldız gördü:”Rabb’im budur” dedi. |
Halkı ikna etti. Evet gerçekten yıldızlar, o putlardan daha mantıklı.
Sonra yıldızı da aşağılıyor.
6:76 Yıldız batınca da:” Ben batanları sevmem” dedi. |
Ay, yıldızlardan daha ihtişamlı, değil mi?
6:77 Ay’ı doğarken gördü: “Rabb’im budur” dedi. |
Sonra Ay’ı da aşağılıyor. Tüm halkı Güneş’i tanrı kabul etmeye ikna ediyor.
6:78 Güneş’i doğarken görünce: “Rabb’im budur, bu hepsinden büyük” dedi. |
Seçilebilecek gözle görülür ve en büyük bir tanrı seçilecekse Güneş’tir. Onu da aşağılıyor.
Böylece onları bir çıkmaza ve çaresizliğe sokuyor.
6:78 O da batınca dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım”. |
Sonra da onlara en akla uygun bir Tanrı tanımı yapıyor.
6:79 “Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Tanrı’ya ortak koşanlardan değilim”. |
Bugün buradan baktığımız da, İbrahim ile tartışanların rezil olduklarını daha açık görebiliyoruz. Çünkü taş puttan çok daha iyi alternatifler getirmekle onların yıllardır süre gelen saçmalıklarını yüzlerine vurmuş oldu.
6:80 Toplum onunla tartışmaya başladı. O da onlara dedi ki: “Beni doğru yola eriştirdiği halde Tanrı hakkında benimle mücadele mi ediyorsunuz? |
Allah, İbrahim’e bu metodu öğretti.
6:83 İşte bunlar, toplumuna karşı İbrahim’e verdiğimiz delillerimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. |
İbrahim insanlara bakıyor, onlar, kişilerin mantıklarıyla uydurduğu şeyleri gerçek kabul ediyorlar ama gerçeğin böyle bir şey olamayacağını onlara söylüyor. Onlarla birlikte gerçeği aramaya çıkıyor. Güneş’e, Ay’a bakıyor, kesin gerçeği arıyor. Sonunda bütün mantıksal çıkarımları kabul etmeyerek; samimi, gerçeği kabul edecek bir kişi olduğunu gösteriyor.
37:84 Çünkü İbrahim, Rabbine tertemiz, samimi bir kalp ile gelmişti. |
Burada, imtihanın konusunun samimiler ile yalancıların ayrımı olduğunu anlıyor musunuz?
İbrahim, olabilecek bütün mantıksal tanrıları elediğinde geriye tek bir doğru cevap kalıyor. Buna gerçeğe ulaşma metodu denir.
İbrahim’in Metodunu Uygulamaya Devam Ediyoruz:
İbrahim, taş putların yemek yemeyeceğini elbette biliyor.
Bugün de bizler, zavallı insanın tek bir tanecik hücre bile yaratamayacağını biliyoruz. Yine de, “Bir hücre yaratamaz mısınız?” diyoruz.
Ya da, “Bugün yaşamayan, karmaşık ve bozuk bir fosil getiremez misiniz?”
Ya da, “Bugünkü DNA’sından tamamen bambaşka veya bozuk bir canlı DNA kalıntısı getiremez misiniz?”
37:91 Derken bir kurnazlıkla onların ilahlarına vardı da, “Buyursanıza, yemez misiniz?” dedi. |
İbrahim, taş putun konuşamayacağını elbette biliyor.
Bugün de bizler, “Neyiniz var, neden bir hücre yaratmıyorsunuz?” diyoruz.
37:92 “Neyiniz var, neden konuşmuyorsunuz?” dedi. |
Bugün de bizler, taş putun karşılığı olan evrime “Kuran’ın Gerçekliği”, “Yaratılışın İspatı” ile kuvvetli bir darbe indiriyoruz.
37:93 Nihayet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi. |
37:94 Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yürüdüler. |
Bugün de kendi mantıklarıyla uydurdukları şeylere tapanlara, bizler de İbrahim gibi, “A, siz kendi uydurduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?” diyoruz.
37:95 İbrahim dedi ki: “A, siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?” |
Her dönemin sarsılmaz metodunun vesilesi İbrahim’e selam olsun.
37:108 Kendisine sonradan gelenler içinde İbrahim’e iyi bir nam bıraktık. |
37:109 Selam olsun İbrahim’e… |
Kuran’da Neden Çelişki Yoktur
Örneğin bir fabrika düşünelim. Bu büyük fabrikanın müdürü – mühendisleri – üretim ekibi elemanları – temizlik elemanları – temizlik elemanlarının çaycısı – temizlik elemanlarının çaycısının çırağı olsun.
Fabrika müdürü fabrikayla ilgili bir karar vermiş olsun. Bunu işiten çaycı çırağı, “Müdür bu kararı vermekle hata yaptı. Ben daha iyi biliyorum.” desin. Bu kişinin akılsızlık düzeyi nedir sizce?
Size diyorum ki, Alemlerin Rabb’inin hükümranlığında bizler bu çaycı çırağı kadar bile yetkin değiliz. Ve anlarsanız eğer Tanrı’nın hükümranlıkta hiçbir yardımcısı, ortağı yoktur.
Bir ordu komutanını düşünün, bu ordu komutanı bir emir veriyor. Ordusundaki askerler, “Bu komutan doğru emirler vermiyor. Ona uymayalım.” diyerek, hepsi kendi başına hareket ederse, o ordu yok olmaya mahkumdur.
Size diyorum ki, o sözünü dinlemedikleri komutan boşuna komutanlık vazifesine getirilmiş değildir, değil mi? Gece o askerler uyurken o komutan belli ki bir plan yapmıştır.
Komutanına büyüklenen askerlerin sonu gibi Yüce Tanrı’nın hükmüne ve herhangi bir kararına büyüklenen kişilerin sonu da acı bir bozgundan başkası değildir.
Kuran’dan şu örneği iyi dinleyin:
2:249 Kral Talut askerlerle yola çıkınca: “Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim de ondan tatmazsa işte o bendendir. Yalnız eliyle bir avuç avuçlayan müstesnadır.” dedi. |
2:249 İçlerinden az bir kısım dışında hepsi ondan içtiler. |
2:249 Emri tutmayıp ırmaktan su içenler: “Bugün bizim Calut’a ve onun askerlerine karşı koyacak gücümüz yok” dediler. |
Komutan Talut’un emri gibi bir emir verildiğini düşünün, susamışsınız ama size su içmeyin demiş. İşte bu çoğunluk gibi, “Talut doğru bir emir vermedi. Ona uymayın.” diyenler gibi büyüklenme içine girmeyin.
Bu durumda büyük fabrikanın müdüründen daha doğru karar verdiğini sanan kişi sizden daha akılsız değildir.
Komutan Mustafa Kemal’i, Komutan Kazım Karabekir’i düşünün. Bu kişiler öylesine komutanlık vazifesine gelmiş değillerdir. Komutan size, “Bu bölgede nöbet tutun.” derse, bu vazifeyi hemen yerine getirirsiniz. Komutan size, “Şu bölgeye su taşıyın.” derse, şöyle mi diyeceksiniz, “Ben bir savaş askeriyken ne diye su taşıyorum?” Neden anlamıyorsunuz? Komutan bir emir verdiğinde onu sizden daha kapsamlı düşündüğünü, ona itaat etmenizin ordunun faydasına olacağını neden anlamıyorsunuz? Neden bir büyüklenme içerisindesiniz? Tanrı da en yüce hükümdar olarak elçisine bir emir veriyor. “Seni O kadınla evlendirdik.” diyor. “Zeyd eşinin isteğiyle karısını boşayınca, boşadığı karısını seninle evlendirdik.”33:37 Kendinizi yerine koyun, siz bütün toplumun tepkisini çekecek şeyi yapabilir misiniz? Elçi Muhammed bu emri yapmak zorunda. Hem bu evliliğin kadına verdiği özgürlüğün ne kadar ileri seviye olduğunu görmüyor musunuz? Bugün buna tepki verenler kadınlara nasıl bir özgürlük teklif ediyor? Kuran, kadına boşandığın zaman eşinin üvey babasıyla bile evlenebilirsin, özgürlüğü sunuyor. Bu Kuran’ın ileri özgürlükçü, baskısız bir toplum portresidir. |
Siz komutanın emrini ne sanıyorsunuz? Yüce Tanrı’nın Meryem için verdiği emri hatırlayın. Meryem bu emre itaat ederken ne kadar zorlandığını hatırlayın.
19:23 Meryem dedi ki: “Keşke bundan önce ölmüş ve unutulup gitmiş olsaydım.” |
Komutan Mustafa Kemal, “Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum.” emrini hatırlayın. 57. Alay askerleri bu emri yerine getirdiler. “Bu nasıl bir komutan, böyle bir emir verilir mi? Ben bu emre uymuyorum evime gidip elma soyup yiyeceğim.” diyen asker için ne düşünürsünüz? Bu askerin akılsızlığını anlayabiliyor musunuz? |
Şimdi, Allah’ın Muhammed Peygambere üvey oğlunun eşiyle evlenme emrinin, uygulamanın zorluğunu, bu emrin Allah’a karşı büyüklenenleri ortaya çıkarma gücünü ve bugün bile devam eden kapsamlı etkisini anlayabiliyor musunuz? |
Bakın, bu fabrikanın müdürü üretim bandının bulunduğu yere bir limonata makinesi koyma kararı alsın. Bunu kendinden sonra en yetkin yardımcısına, “Ben, buraya limonata makinesi koymaya karar verdim.” desin. O yardımcısı, “Siz daha iyi bilirsiniz. Derhal emrediyorum.” der. Ama akıldan yoksun çaycı çırağı, “Bu nasıl müdür, uğraştığı işlere bak. Ben bu müdürden daha iyi kararlar veririm.” der.
Hem bilmediğimiz bir şeyi test etmek de istiyor olabilir. Ama bu kararına yardımcısı der ki, “Saygıya layık müdürüm, verdiğiniz bütün kararları, bu önemli bu önemsiz diye ayrım yapmaksızın uygulamak benim vazifemdir. Benim için sizin emirleriniz toplu olarak bir bütündür. Fabrikadaki bir makinenin bir yerindeki bir tanecik vida sıkılacak emriniz de milyar dolarlık satış emriniz de.”
Elbette müdür daha iyi bilir değil mi? Belki o bölümde hatasız üretim olması için limonata içerisine kafein eklemiş, uykularını açmayı planlamış olabilir.
Neden fabrikayı bu noktaya getirmiş bir kişinin herhangi bir kararını “Bu kişi, bu işle meşgul olur mu?” diyerek, kendinizi ondan daha yetkin sanıyorsunuz?
Alemlerin Rabb’i Sonsuz Güç Sahibi Tanrı’nın bir kararı, büyük veya küçük diye nasıl ayırt edilebilir ki?
Örneğin, Muhammed Peygamber’i üvey oğlunun eşi ile evlendirmesi ayeti:
Buna bakan akıldan yoksun kişi, “Bu nasıl bir Tanrı? Büyük bir Tanrı böyle bir konuyla mı uğraşır? Ben daha akıllıyım.” diyerek, kendisini Yüce Tanrı’dan akıllı sanıyor.
Ama şunu düşünür müsünüz? Muhammed Peygamber toplumunun yöneticisiyken, toplum içerisinde iki yüzlü, büyüklenen, Allah’ı ve Elçisi’ni beğenmeyenleri ayırt etmek için harika bir yöntem.
Şimdi kendinizi böyle bir yönetici olarak düşünün. 1000 kişilik topluluğun içerisinde sizi sevmeyen sizi yok etmek isteyen gizlenen bir grup olsun. Bu kinli grubu ayırt etmek için onların sizde açık bulduğunu düşüneceği bir karar verin. Bu grup hemen kendini ortaya çıkarsın ve kinleri açığa çıksın. Bu durumda verdiğiniz karar akılsızca değil aksine çok akıllıca bir uygulama hükmündedir. Eğer anlarsanız böyle bir yönetici için verdiği bütün kararlar çok ince düşünülmüş bir yönetici aklın ürünleri olmuş olur. |
Bugün bile bu kişileri belirlemede harika bir yöntem, bu ayet.
Alemlerin Rabb’i var bir düşünün ve O, bir karar vermiş. Bu akılsızdan da akılsız kişi, “Bu nasıl bir emir?” diyor.
O gün de Tanrı’yı beğenmeyen büyüklenme içerisindeki kişiler bir açık bulduğunu sanarak kendilerini ifşa ettiler.
“Aha! Muhammed’i yakaladık. Tanrı’dan daha akıllı olduğumuzu sonunda anladık.” dediler. Oysa bu kişiler limonata makinesiyle ilgilenen müdüre akıl veren çaycı çırağından milyon kat akılsızlar hem de akılsız olduklarının farkında olamayacak kadar.
Aklın Düşmanı “Mantık”
Mantık denilen şey akıl kostümü giymiş bir ajandır. İnsana aklını kullandığı görüntüsü oluşturur.
Mantık, dünyadaki kaosun temel sebeplerindendir. Bakın, kötü bir eylemi o kişinin mantığına oturttuğunuzda o kişi akıllıca bir karar aldığını düşünerek onu yapar.
Size diyorum ki, bütün fikirler mantığa oturtulabilir. Örneğin, bir dolandırıcı kendince bir mantık geliştirmiş ve dolandırıcılık yapmanın iyi bir şey olduğunu mantığına oturtmuş olabilir. Kötü suçlular bunu kendince geliştirdiği mantığa uygun hale getirmiş olabilir. Bunların sorunu bu verdikleri kararlar mantıklıdır, evet ama akıllıca değildir.
Peki o zaman, nasıl akıllıca karar verilir?
Size diyorum ki, kendi kendine akıllıca karar verebileceğini düşünen bir kişi mantığını kullanıyordur. Yani o kişi yine akıllıca karar veremez.
Bakın, gerçekle gelen akıllıca olan kararları bize öğretebilir. Bugün için akıllıca karar vermek demek Kuran’ın dediğini yapmak demektir.
Kişi kendisinin akıllıca karar vereceğini düşündüğünde büyüklenme içerisine girmiş olur. Aklın devreye girmesi için benlik duygusundan çıkmak gerekiyor. Bakın, her fikri mantığınıza uydurabilirsiniz o halde nasıl akıllıca karar vermeniz mümkün olur?
Şu temsili hikayeyi dinleyin. Bir gün yılan ile tilki arkadaş olurlar. Karşılarına bir dere çıkar. Yılan, “Arkadaşım tilki, ben bu sudan geçemem. İzin ver sana sarılayım, karşıya geçeyim sonra seni bırakırım ve yolumuza devam ederiz.” der. Tilki kabul eder ve karşıya geçerler. Tilki, “İşte geçtik, artık beni bırak da yolumuza gidelim.” der. Yılan, “Ben avımı yakalamış bulunuyorum. Seni asla bırakmam.” der. Kurnaz tilki ağlamaya başlar ve yılana der ki, “Arkadaşım yılan, tamam beni yiyebilirsin ama son bir kez o güzel yüzünü göreyim. Buna izin ver lütfen.” Ahmak yalancı yılan buna inanır. Yılan kafasını uzatınca tilki kafasını koparır. İşte mantığıyla yaşayan toplumda yılanlar ve tilkiler çoğalır. Bu akılsızlar böylece birbirlerinin sonunu getirerek yaşamlarını sürdürürler. |
Bütün insanların içerisindeki vicdan sırrı:
Allah, bütün insanların içerisine vicdan sistemiyle doğru olanı bildireceğini söylüyor.
91:8 Derken ona kötülüğünü de, çekinmesini de ilham etmiştir. |
Yani, akıllıca karar vermek, doğru olanı yapmak için kafa yormamız gerekmiyor.
91:9 Andolsun ki kim, özünü iyice temizlemişse kurtulmuştur, muradına ermiştir. |
Eğer öyle olsaydı, kötülük yapan kişiler, “Benim aklıma bu iyilik gelmedi.” diyebilirlerdi. Allah, aslında en kötü insanın bile iyi ve doğru olanın içine bildirildiğini söylüyor.
91:10 Ve andolsun ki kim, özünü kirletmiş, kötülüğe gömmüşse ziyana girmiştir. |
Ve kimisi inatla kötü olanı seçip kendi yüzünü karartıyor. Kimisi de iyi olanı seçiyor.
“Gerçeği anladım. Peki şimdi ne olacak?”
Bakın, gerçeği anlamak veya başkasına anlatmak, bu tek başına hiçbir şey ifade etmiyor.
Size bir temsil anlatıyorum. Üç bağ tarlası olan ve bunları üç çiftçiye icara veren bir adam vardı. Birinci adam bağları nasıl işleyeceğini bilmediğinden, bağlar yalnızca yaprak verdi, ikincisi üçüncüye, bağlara nasıl bakılması gerektiğini öğretti; o da onun sözlerini en iyi şekilde dinledi ve kendisine anlatıldığı şekilde kendininkini işledi; o kadar ki, üçüncünün bağı çok meyve verdi. Fakat ikinci zamanını yalnızca konuşmakla geçirerek, bağını işlemeden bıraktı. İcarları ödeme zamanı gelince, bağ tarlalarının sahibine birinci adam dedi, “Efendi, bağ tarlalarının nasıl işleneceğini bilmiyorum, bu bakımdan, bu yıl hiç meyve alamadım.” Bağ sahibi cevap verdi, “Ey aptal, sen dünyada tek başına mı yaşarsın da, toprağı işlemesini çok iyi bilen ikinci bağcının fikrini sormazsın? Belli ki, bana hiç bir şey ödemeyeceksin.” Ve böyle deyip, onu efendisine borcunu ödeyinceye kadar hapiste çalışmaya mahkum etti. Fakat sade dilliliğinden acıma duyguları harekete geçip onu salıverip, dedi, “Defol, benim bağımda daha fazla çalışmanı istemiyorum, senin borcunu ödemen için bu kadarı yeter.” İkincisi geldi ve ona bağ sahibi dedi, “Hoş geldin benim bağcım! Bana borçlu olduğun meyveler nerede? Kuşkusuz sen, bağların nasıl budanacağını en iyi bilen olduğundan, sana icara verdiğim bağım çok meyve vermiş olmalı.” İkinci adam cevap verdi, “Ey efendi, senin bağın öyle duruyor, çünkü ben ne kök ve dalları budadım, ne de toprağı işledim; bu bakımdan, bağ meyve vermedi, ben de sana borcumu ödeyemiyorum.” Bunun üzerine bağ sahibi, üçüncü adamı çağırdı ve hayret içinde sordu, “Bana, kendine ikinci bağı icara verdiğim şu adamın, sana icara verdiğim bağın nasıl işleneceğini sana tam olarak anlattığını söyledin. Öyle de, nasıl olur da ona icara verdiğim bağ, hepsi aynı toprakken meyve vermemiş olsun?” Üçüncü adam cevap verdi, “Efendi, bağlıklar yalnızca konuşmakla işlenmez, fakat bağının meyve vermesini isteyen günde bir gömlek terletmelidir. Ve hiç bir şey yapmaz, ama vaktini konuşmakla harcarken ey efendi, senin bağcının bağı nasıl meyve versin? Emin olun ey efendi, eğer o kendi sözlerini uygulamaya koymuş olsaydı, bu kadar çok konuşamayan ben sana iki yıllık icarı öderken, o beş yıllık bağ kirasını verirdi.” “Efendi kızdı ve bağcıya sertçe çıkıştı “Ve sen, kesilecek dalları kesmeyip, tarlayı düzlememekle büyük bir iş yaptın. Bu nedenle de, sana verilecek büyük bir ödül var!” Ve hizmetçilerini çağırıp, onu acımadan dövdürdü. Ve sonra da, onu her gün döven zalim bir hizmetçinin gözetiminde hapse koydu. Ve arkadaşlarının ricalarına bakıp da, hiç bir zaman serbest bırakmak da istemedi. Bakın, size diyorum ki, Hüküm Günü’nde pek çokları Allah’a diyecek, “Rab, biz senin kanununu vaaz ettik ve öğrettik.” Bunlara karşı kuşlar bile haykırıp, diyecekler, “Siz başkalarına vaaz ederken, kendi dilinizle kendinizi mahkum ediyordunuz, ey günah işçileri.” Şimdi söyleyin bana, Allah bize kanununu bilmek için mi verdi, uygulamak için mi? Bakın, size diyorum ki, tüm ilmin amacı, bildiğini yapan bir akla sahip olmaktır. Söyleyin bana, eğer bir kişi sofrada oturup, gözleriyle nefis etlere baksa, ama elleriyle kirli şeyleri seçse ve bunları yese bu bir deli değil midir? Ey bütün delilerden de deli, anlayışınla göğü bilir, ellerinle yeri seçersin; anlayışınla Allah’ı tanır, içinden dünyayı seçersin; anlayışınla Cennet’in zevklerini bilir, yaptıklarınla Cehennemin bayağılıklarını seçersin. İNCİL:35 |
“Arayan bulur.”
7 Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. 8 Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır. İncil Matta 7 |
13 “Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. 14 Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.” İncil Matta 7 |
24 “İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer. 25 Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, eve saldırır; ama ev yıkılmaz. Çünkü kaya üzerine kurulmuştur. 26 Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes, evini kum üzerine kuran budala adama benzer. 27 Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, evi sarsar. Ev yıkılır; yıkılışı da korkunç olur.” İncil Matta 7 |
Şimdi, bilmez misiniz ki, geceleyin yürüyen doğru yolu görmek için ışığı arzular? Ey bin defa hakir görülüp, iğrenilmesi gereken dünya, Allah’ımız kutsal peygamberleriyle hep kendi ülkesine giden yolu bildirmek istedi, fakat sen şerli yaratık, yalnızca gitmek istememekle kalmaz, daha kötüsü, ışığı hakir görürsün! Şu deveyle ilgili atasözü ne doğrudur, “Deve, kendi çirkin yüzünü görmek istemediğinden içmek için duru suyu beğenmezmiş.” İşte, kötülük yapan dinsizler de böyledir; kötü işleri bilinmesin diye ışıktan nefret ederler. Fakat aklı olup da iyi işler yapmamakla kalmayıp, daha kötüsü, aklını şerlerde kullanan, hediyeleri onları vereni öldürmek için alet olarak kullanan gibidir. Ah, mutsuzdur bilgeliği hakir gören. Çünkü o, ebedi hayatı kesinlikle yitirecektir. Allah, Süleyman’a, “Ey kulum, bana kalbini ver” dediği gibi, kalplere bakar. Bakın, size söylüyorum, münafıklar, halk kendilerini görsün ve veli sansın diye şehrin her yanında ibadet üstüne ibadet ederler; fakat kalpleri kötülük doludur; bu nedenle de içlerinde olan dillerinde değildir. İbadetinizi, Allah’ın kabul etmesini istiyorsanız kalpten yapmanız gerekir. Çünkü Allah, kendisini dudaklarıyla yüceltenleri istemez. İşaya peygambere dediği gibi, “Beni gücendiren şu insanları benden uzaklaştır, çünkü onlar dudaklarıyla beni yüceltir, ama kalpleri benden uzaktır.” Bakın, diyorum ki, düşünmeden kayıtsızca ibadet etmeye kalkan Allah’la alay eder. Şimdi, kim sırtını dönerek Hirodes’le konuşmaya gider ve onun önünde ölesiye nefret ettiği vali Pilatus’u övebilir? Kuşkusuz hiç kimse… Hiç hazırlıksız ibadet etmeye kalkanın hali de bundan hiç aşağı değildir: Sırtını Allah’a döner ve yüzünü Şeytan’a vererek, onu över de över. Çünkü kalbinde kötülük aşkı yatar ve bundan tövbe de etmez. Eğer, sizi inciten biri dudaklarıyla “Bağışlayın” derken, elleriyle size bir yumruk atarsa, onu nasıl bağışlayabilirsiniz? İşte böyle de, dudaklarıyla “Rab, bize merhamet et” derken, kalplerinde kötülük aşkı taşıyanlara ve yeni yeni günahlar işlemeyi düşünenlere Allah merhamet mi edecek?” Allah’ı arayan yalnızca kendini ayıplasın. İNCİL |
Huzurunda durduğum Allah sağ ve diridir ki, benden göklere çıkarma değil, gerçeği alacaksınız. Bu bakımdan size diyorum ki, babalarımızın günah işledikten sonra yaptığı gibi tövbe edip, Allah’a dönün ve kalbinizi sertleştirmeyin. İNCİL:33 |
Boş konuşmanın meyvesi budur ki, zihni gerçeği anlamayacak biçimde zayıflatır; nasıl, yarım kiloluk pamuk yükünü taşımaya alışmış bir at on kiloluk taşı taşıyamazsa, aynen öyle. Fakat bundan daha kötüsü, insanın zamanını şakayla geçirmesidir. Allah’ın merhametini çekip, günahlarının affını sağlamak için günahlarına ağlaması gerektiği zaman, gülmekle Allah’ın kızgınlığını çeker; O da kendisini cezalandıracak ve fırlatıp atacaktır. Öyleyse, yazıklar olsun şakayla boş vakit geçirenlere! Ama Allah’ımız şaka edip boş vakit geçirenleri iğrenerek alırsa, ya komşusuna iftira edip, mırıldanıp duranı nasıl alacak ve çok gerekli bir işle uğraşır gibi günahla uğraşanların durumu ne olacaktır? Ah, murdar dünya, senin Allah’ın nasıl elem verici bir cezasına çarpılacağını tasavvur edemiyorum! İNCİL:35 |
İsa’ya yaklaşıp dediler, “Ey muallim, İsrail’de gerçeği tek sen bildiğin için bize öğret.” İsa karşılık verdi, “İsrail’de gerçeği tek benim bildiğimi söylemiyorum, çünkü bu “tek” kelimesi başkalarına değil, yalnızca Allah’a ait. Çünkü O Hak’tır, hakkı da yalnızca O bilir. Bu bakımdan, eğer ben böyle dersem, büyük bir hırsız olurum. Çünkü Allah’ın şanını çalmış olurum. Ve Allah’ı tek ben biliyorum demekle de, herkesten daha çok cehaletin içine düşerim. Bu nedenle siz, tek benim gerçeği bildiğimi söylemekle ağır bir günah işlediniz. Ve size diyorum ki, eğer bunu teşvik etmek için dediyseniz, günahınız daha da büyük olacaktır.” “Yarın şöyle yapacağım, şöyle bir şey söyleyeceğim, şöyle bir yere gideceğim” diyerek ele alırsanız ve “inşallah” demezseniz. Hırsız olursunuz ve zamanınızın daha iyi bölümünü Allah’ı memnun etmek için değil de, kendinizi memnun etmek için harcadığınızda daha büyük hırsız olursunuz. Kim günah işlerse, hangi şekilde olursa olsun bir hırsızdır; çünkü o Allah’a kulluk etmesi gereken zamanı, ruhu ve kendi hayatını çalıp Allah’ın düşmanı Şeytan’a vermiş olur. Allah sağ ve diridir ki, onuru çalan, bir insanı malından ve canından edenden daha büyük cezayı hak eder. Ve mırıldayana kulak veren de aynı şekilde suçludur. Çünkü biri Şeytan’ı diline, diğeri ise kulaklarına alır.” İNCİL:44 |
“Sen bana iyi dersin, fakat hata edersin, çünkü yalnızca Allah iyidir. Ve Allah’ın neden senin beynine göre iş yapmadığını sormakla daha çok hata edersin. Yine de sana cevap vereceğim. O halde sana diyorum ki, Yaratıcımız Allah işinde kendisini bize uydurmaz, bu bakımdan meşru olan, yaratılmışın O’nun yöntemini ve uygunluğunu değil de, bunun yerine, Yaratanın yaratılmışa değil, yaratılmışın Yaratan’a bağlı kalması için Yaratıcısı Allah’ın şanını araştırmasıdır. Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, eğer Allah insana her şeyi vermiş olsaydı, insan, kendisinin Allah’ın kulu olduğunu bilmeyecekti ve böylece de kendini Cennet’in efendisi sayacaktı. Kendine bağlı kalsın diye insanı yemekten men etti. Bu nedenle diyorum ki, eğer insan günah işlememiş olsaydı, ne ben ne de sen Allah’ın merhametini ve adaletini bilmeyecektik. Ve eğer Allah, insanı günah işleme istidadında yaratmamış olsaydı, bu konuda o, Allah’a eşit olacaktı.” İNCİL:44 |
“Kendine bağlı kalsın diye insanı yemekten men etti.” Kahinler İsa’ya yaklaşıp dediler, “Muallim, insan ekini ve meyveyi neden yedi? Allah onu yemesini istedi mi, istemedi mi?” Ve onlar bunu İsa’yı yanıltmak için dediler; çünkü “Allah istedi” dese, “Öyleyse niçin yasakladı?” karşılığını verecekler, “Allah istemedi” dese, “o halde, Allah’ın istediğinin aksini yapabildiğine göre, insan Allah’tan daha büyük bir güce sahip” diyeceklerdi. İsa cevap verdi, “Sizin sorunuz, dağın üstünden geçen ve sağ ve solunda uçurum bulunan bir yol gibi, ama ben ortadan yürüyeceğim.” “Her insan ihtiyacı olduğundan, her şeyi kendi yararı için yapar. Ama hiç bir şeye ihtiyacı olmayan Allah, kendi hak arzusuna göre yaptı, Bu bakımdan, insanı yaratırken onu, Allah’ın kendine ihtiyacı olmadığını bilsin diye hür yarattı.” “Kendi zenginliğini sergilemek için ve köleleri kendini daha çok sevsin diye, kölelerine hürriyet veren bir kralın yaptığı gibi. O halde, Allah insanı, Yaratıcısını çok daha fazla sevsin ve nimetini bilsin diye hür yarattı. Çünkü Allah her ne kadar Kadiri Mutlak olup, insana ihtiyacı yok ve onu kudretiyle de yaratmışsa da, hayır işleyip, şerre karşı koyabilecek şekilde onu serbest bırakmıştır. Çünkü her ne kadar Allah’ın günaha engel olma gücü var idiyse de, kudret ve nimeti insanda görüldüğünden, insanda günaha karşı çıkmamak için, yani, insanda Allah’ın rahmeti ve adaleti yürüsün diye O, kendi nimetiyle çelişmeyecektir çünkü Allah’ta çelişme yoktur. Ve gerçeği konuştuğuma işaret olarak, sizi baş kahinin beni aldatmak için gönderdiğini ve bunun da kahinliğin meyvesi olduğunu size söylüyorum.” İNCİL:44 |
“Durum benim size anlattığım gibiyse de, insanlara açık değildir. Öyleyse insan, yöntemi bulamadığı için gerçeği inkar mı etmelidir? Ben, nasıl olduğu anlaşılmadığı halde sıhhati reddeden bir kimseyi henüz görmüş değilim. Hem, Allah’ın benim dilimle hastaları nasıl iyileştirdiğini bile bilmiyorum.” İşaya peygamber demiştir, “Allah’ın sevdikleri için hazırladığı şeyleri insanın gözleri görmemiştir, kulakları işitmemiştir. İnsan kalbi de tasavvur etmiş değildir. Neden bu tür nimetleri görmemişler, işitmemişler ve tasavvur etmemişlerdir biliyor musunuz? Şundan ki, burada aşağıda yaşarken, bu tür şeyleri müşahede edecek değerde değillerdir. Bu bakımdan, babamız Davud, onları gerçekten görmüşse de, size diyorum ki, onları insan gözüyle görmüş değildir; Allah ruhunu kendisine almış ve böylece Allah’la bir olarak, onları ilahi ışıkla görmüştür. Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki, Cennet’in nimetleri sonsuz, insan ise sonlu olduğundan, küçük bir toprak kavanozun denizi içine alamayacağı gibi, insan da onları içine sığdıramaz.” Allah sağ ve diridir ki, Cenneti bilmek bakımından bu kadarı yeterlidir. Öyle ki, Allah, Cennet’i kendi nimetlerinin yurdu olarak yaratmıştır. Şimdi ölçüsüz derecedeki iyiliğin, ölçüsüz derecede iyi şeyleri olmayacağını mı düşünüyorsunuz? Veya ölçüsüz derecedeki güzelliğin ölçüsüz derecede güzel şeyleri olmayacağını mı? Sakının ki, eğer olmayacağını düşünürseniz, büyük hata işlersiniz. Cennet hakkında ne düşünürsünüz? Böylesi zenginlik ve nimetleri kavrayabilecek bir akıl var mıdır? İnsanın Allah’ınki kadar geniş bilgisi olmalı ki, Allah’ın kullarına vermek istediği şeyleri bilebilsin. “Hirodes gözde baronlarından birine bir hediye verirken, hangi türde hediye verir, hiç gördünüz mü?” Yuhanna karşılık verdi, “İki kez gördüm; emin olun ki, onun verdiği şeyin onda biri yoksul bir adama yetecektir.” İsa dedi, “Ya yoksul bir adam Hirodes’e hediye verecek olsa, ne verir ona?” Yuhanna cevap yerdi, “Bir veya iki metelik.” “Şimdi, bu sizin cennet hakkındaki bilgiyi etüt edeceğiniz kitabınız olsun çünkü Allah’ın insana bedeni için bu dünyada verdiği şeylerin hepsi, sanki Hirodes’e yoksul bir adamın bir metelik vermesi gibidir ama Allah’ın bedene ve ruha Cennet’te vereceği şeyler, Hirodes’in sahip olduğu her şeyi, hatta hayatını hizmetçilerinden birine vermesi gibidir. Allah, kendisini sevene ve inanarak kulluk edene şöyle der, “Git ve denizin kumlarına bak ey kulum, ne kadardır? Öyleyken, eğer deniz sana tek bir kum taneciği verecek olsa, bu sana az gelmez mi? Mutlaka, öyle. Ben, Yaratıcın sağ ve diriyimdir ki, bu dünyada yeryüzünün tüm reislerine ve krallarına verdiğim şeylerin tümü, sana Cennetimde vereceğim şeylere oranla, denizin sana verdiği bir kum taneciğinden daha azdır. O halde, Cennetin bolluğunu siz göz önüne getirin. İNCİL:45 |
“Size gerçeği söylediğim için benden nefret ediyor ve beni öldürmenin yollarını arıyorsunuz?” Baş kahin dedi, “Şimdi biliyoruz ki, senin sırtında cinin var; çünkü sen bir Samirisin ve Allah’ın kahinine saygı duymazsın.” İsa cevap verdi, “Allah sağ ve diridir ki, benim sırtımda cinim yok, bilakis ben cini fırlatıp atmaya çalışıyorum, dolayısıyla, bu sebepten cin dünyayı bana karşı ayaklandırıyor. Çünkü ben bu dünyadan değilim. Ben, beni dünyaya gönderen Allah’ın yüceltilmesi için çalışıyorum.” İNCİL:47 |
Gerçekten saptıran münafıklara karşı Davud’un duaları:
Münafıklar, gerçeği kabul edenlerin sapması ve sonsuz cehenneme girmesi için çalışıp dururlar. Onlara karşı Allah’a dua etmeliyiz.
Masum birisine saldıran düşmanın gücünün kırılması için dua etmek yanlış olmazdı, değil mi?
63:4 Onlar müslüman görünseler de, hem sana hem mü’minlere tam anlamıyla düşmandırlar. Onlardan sakın, Allah onların belalarını versin, doğru yoldan sapıklığa nasıl da döndürülüyorlar. |
4:89 Onlar kendilerinin Allah’tan gelen gerçekleri örtbas ettikleri gibi, sizin de Allah’tan gelen gerçekleri örtbas etmenizi isterler ki, onlarla eşit olasınız. |
Davud’un dualarına bizler de “Amin.” diyerek Allah’tan yardım istiyoruz.
1 Ya RAB, benimle uğraşanlarla sen uğraş, Benimle savaşanlarla sen savaş! 2 Al küçük kalkanla büyük kalkanı, Yardımıma koş! 3 Kaldır mızrağını, kargını beni kovalayanlara, “Seni ben kurtarırım” de bana! 4 Canıma kastedenler utanıp rezil olsun! Utançla geri çekilsin bana kötülük düşünenler! 5 Rüzgarın sürüklediği saman çöpüne dönsünler, RAB’bin meleği artlarına düşsün! 6 Karanlık ve kaygan olsun yolları, RAB’bin meleği kovalasın onları! 7 Madem neden yokken bana gizli ağlar kurdular, Nedensiz çukur kazdılar; 8 Başlarına habersiz felaket gelsin, Gizledikleri ağa kendileri tutulsun, Felakete uğrasınlar. 9 O zaman RAB’de sevinç bulacağım, Beni kurtardığı için coşacağım. 10 Bütün varlığımla şöyle diyeceğim: “Senin gibisi var mı, ya RAB, Mazlumu zorbanın elinden, Mazlumu ve yoksulu soyguncudan kurtaran?” 11 Kötü niyetli tanıklar türüyor, Bilmediğim konuları soruyorlar. 12 İyiliğime karşı kötülük ediyor, Yalnızlığa itiyorlar beni. 13-14 Oysa onlar hastalanınca ben çula sarınır, Oruç tutup alçakgönüllü olurdum. Duam yanıtsız kalınca, Bir dost, bir kardeş yitirmiş gibi dolaşırdım. Kederden belim bükülürdü, Anası için yas tutan biri gibi. 15 Ama ben sendeleyince toplanıp sevindiler, Toplandı bana karşı tanımadığım alçaklar, Durmadan didiklediler beni. 16 Tanrıtanımaz, alaycı soytarılar gibi, Diş gıcırdattılar bana. 17 Ne zamana dek seyirci kalacaksın, ya Rab? Kurtar canımı bunların saldırısından, Hayatımı bu genç aslanlardan! 18 Büyük toplantıda sana şükürler sunacağım, Kalabalığın ortasında sana övgüler dizeceğim. 19 Sevinmesin boş yere bana düşman olanlar, Göz kırpmasınlar birbirlerine Nedensiz benden nefret edenler. 20 Çünkü barış sözünü etmez onlar, Kurnazca düzen kurarlar ülkenin sakin insanlarına. 21 Bana karşı ağızları bir karış açık: “Oh! Oh!” diyorlar, “İşte kendi gözümüzle gördük!” 22 Olup biteni sen de gördün, ya RAB, sessiz kalma, Ya Rab, benden uzak durma! 23 Uyan, kalk savun beni, Uğraş hakkım için, ey Tanrım ve Rab’bim! 24 Adaletin uyarınca haklı çıkar beni, ya RAB, Tanrım benim! Gülmesinler halime! 25 Demesinler içlerinden: “Oh! İşte buydu dileğimiz!”, Konuşmasınlar ardımdan: “Yedik başını!” diye. 26 Utansın kötü halime sevinenler, Kızarsın yüzleri hepsinin; Gururla karşıma dikilenler Utanca, rezalete bürünsün. 27 Benim haklı çıkmamı isteyenler, Sevinç çığlıkları atıp coşsunlar; Şöyle desinler sürekli: “Kulunun esenliğinden hoşlanan RAB yücelsin!” 28 O zaman gün boyu adaletin, Övgülerin dilimden düşmeyecek. Zebur:35 |
1 Günah fısıldar kötü insana, Yüreğinin dibinden: Hiç Tanrı korkusu yoktur onda. 2 Kendini öyle beğenmiş ki, Suçunu görmez, ondan tiksinmez. 3 Ağzından kötülük ve yalan akar, Akıllanmaktan, iyilik yapmaktan vazgeçmiş. 4 Yatağında bile fesat düşünür, Olumsuz yolda direnir, reddetmez kötülüğü. 5 Ya RAB, sevgin göklere, Sadakatin gökyüzüne erişir. 6 Doğruluğun ulu dağlara benzer, Adaletin uçsuz bucaksız enginlere. İnsanı da, hayvanı da koruyan sensin, ya RAB. 7 Sevgin ne değerli, ey Tanrı! Kanatlarının gölgesine sığınır insanoğlu. 8 Evindeki bolluğa doyarlar, Zevklerinin ırmağından içirirsin onlara. 9 Çünkü yaşam kaynağı sensin, Senin ışığınla aydınlanırız. 10 Sürekli göster Seni tanıyanlara sevgini, Yüreği temiz olanlara doğruluğunu. 11 Gururlunun ayağı bana varmasın, Kötülerin eli beni kovmasın. 12 Kötülük yapanlar oracıkta düştüler, Yıkıldılar, kalkamazlar artık. Zebur:36 |
1 Kötülük edenlere kızıp üzülme, Suç işleyenlere özenme! 2 Çünkü onlar ot gibi hemen solacak, Yeşil bitki gibi kuruyup gidecek. 3 Sen RAB’be güven, iyilik yap, Ülkede otur, sadakatle çalış. 4 RAB’den zevk al, O senin içindeki istekleri yerine getirecektir. 5 Her şeyi RAB’be bırak, O’na güven, O gerekeni yapar. 6 O senin doğruluğunu ışık gibi, Hakkını öğle güneşi gibi Aydınlığa çıkarır. 7 RAB’bin önünde sakin dur, sabırla bekle; Kızıp üzülme işi yolunda olanlara, Kötü amaçlarına kavuşanlara. 8 Kızmaktan kaçın, bırak öfkeyi, Üzülme, yalnız kötülüğe sürükler bu seni. 9 Çünkü kötülerin kökü kazınacak, Ama RAB’be umut bağlayanlar ülkeyi miras alacak. 10 Yakında kötünün sonu gelecek, Yerini arasan da bulunmayacak. 11 Ama alçakgönüllüler ülkeyi miras alacak, Derin bir huzurun zevkini tadacak. 12 Kötü insan doğru insana düzen kurar, Diş gıcırdatır. 13 Ama Rab kötüye güler, Çünkü bilir onun sonunun geldiğini. 14 Kılıç çekti kötüler, yaylarını gerdi, Mazlumu, yoksulu yıkmak, Doğru yolda olanları öldürmek için. 15 Ama kılıçları kendi yüreklerine saplanacak, Yayları kırılacak. 16 Doğrunun azıcık varlığı, Pek çok kötünün servetinden iyidir. 17 Çünkü kötülerin gücü kırılacak, Ama doğrulara RAB destek olacak. 18 RAB yetkinlerin her gününü gözetir, Onların mirası sonsuza dek sürecek. 19 Kötü günde utanmayacaklar, Kıtlıkta karınları doyacak. 20 Ama kötüler yıkıma uğrayacak; RAB’bin düşmanları kır çiçekleri gibi kuruyup gidecek, Duman gibi dağılıp yok olacak. 21 Kötüler ödünç alır, geri vermez; Doğrularsa cömertçe verir. 22 RAB’bin kutsadığı insanlar ülkeyi miras alacak, Lanetlediği insanların kökü kazınacak. 23 RAB insana sağlam adım attırır, İnsanın yolundan hoşnut olursa. 24 Düşse bile yıkılmaz insan, Çünkü elinden tutan RAB’dir. 25 Gençtim, ömrüm tükendi, Ama hiç görmedim doğru insanın terk edildiğini, Soyunun ekmek dilendiğini. 26 O hep cömertçe ödünç verir, Soyu kutsanır. 27 Kötülükten kaç, iyilik yap; Sonsuz yaşama kavuşursun. 28 Çünkü RAB doğruyu sever, Sadık kullarını terk etmez. Onlar sonsuza dek korunacak, Kötülerinse kökü kazınacak. 29 Doğrular ülkeyi miras alacak, Orada sonsuza dek yaşayacak. 30 Doğrunun ağzından bilgelik akar, Dilinden adalet damlar. 31 Tanrısı’nın yasası yüreğindedir, Ayakları kaymaz. 32 Kötü, doğruya pusu kurar, Onu öldürmeye çalışır. 33 Ama RAB onu kötünün eline düşürmez, Yargılanırken mahkûm etmez. 34 RAB’be umut bağla, O’nun yolunu tut, Ülkeyi miras almak üzere seni yükseltecektir. Kötülerin kökünün kazındığını göreceksin. 35 Kötü ve acımasız adamı gördüm, İlk dikildiği toprakta yeşeren ağaç gibi Dal budak salıyordu; 36 Geçip gitti, yok oldu, Aradım, bulunmaz oldu. 37 Yetkin adamı gözle, doğru adama bak, Çünkü yarınlar barışseverindir. 38 Ama başkaldıranların hepsi yok olacak, Kötülerin kökü kazınacak. 39 Doğruların kurtuluşu RAB’den gelir, Sıkıntılı günde onlara kale olur. 40 RAB onlara yardım eder, kurtarır onları, Kötülerin elinden alıp özgür kılar, Çünkü kendisine sığınırlar. Zebur:37 |
1 Ey övgüler sunduğum Tanrı, Sessiz kalma! 2 Çünkü kötüler, yalancılar Bana karşı ağzını açtı, Karalıyorlar beni. 3 Nefret dolu sözlerle beni kuşatıp Yok yere bana savaş açtılar. 4 Sevgime karşılık bana düşman oldular, Bense dua etmekteyim. 5 İyiliğime kötülük, Sevgime nefretle karşılık verdiler. 6 Kötü bir adam koy düşmanın başına, Sağında onu suçlayan biri dursun. 7 Yargılanınca suçlu çıksın, Duası bile günah sayılsın! 8 Ömrü kısa olsun, Görevini bir başkası üstlensin! 9 Çocukları öksüz, Karısı dul kalsın! 10 Çocukları avare gezip dilensin, Yıkık evlerinden uzakta yiyecek arasın! 11 Bütün malları tefecinin ağına düşsün, Emeğini yabancılar yağmalasın! 12 Kimse ona sevgi göstermesin, Öksüzlerine acıyan olmasın! 13 Soyu kurusun, Bir kuşak sonra adı silinsin! 14 Atalarının suçları RAB’bin önünde anılsın, Anasının günahı silinmesin! 15 Günahları hep RAB’bin önünde dursun, RAB anılarını yok etsin yeryüzünden! 16 Çünkü düşmanım sevgi göstermeyi düşünmedi, Ölesiye baskı yaptı mazluma, yoksula, Yüreği kırık insana. 17 Sevdiği lanet başına gelsin! Madem kutsamaktan hoşlanmıyor, Uzak olsun ondan kutsamak! 18 Laneti bir giysi gibi giydi, Su gibi içine, yağ gibi kemiklerine işlesin lanet! 19 Bir giysi gibi onu örtünsün, Bir kuşak gibi hep onu sarsın! 20 Düşmanlarıma, beni kötüleyenlere, RAB böyle karşılık versin! 21 Ama sen, ya Rab Yahve, Adın uğruna bana ilgi göster; Kurtar beni, iyiliğin, sevgin uğruna! 22 Çünkü düşkün ve yoksulum, Yüreğim yaralı içimde. 23 Batan güneş gibi geçip gidiyorum, Çekirge gibi silkilip atılıyorum. 24 Dizlerim titriyor oruç tutmaktan; Bir deri bir kemiğe döndüm. 25 Düşmanlarıma yüzkarası oldum; Beni görünce kafalarını sallıyorlar! 26 Yardım et bana, ya RAB Tanrım; Kurtar beni sevgin uğruna! 27 Bilsinler bu işte senin elin olduğunu, Bunu senin yaptığını, ya RAB! 28 Varsın lanet etsin onlar, sen kutsa beni, Bana saldıranlar utanacak, Ben kulunsa sevineceğim. 29 Rezilliğe bürünsün beni suçlayanlar, Kaftan giyer gibi utançlarıyla örtünsünler! 30 RAB’be çok şükredeceğim, Kalabalığın arasında O’na övgüler dizeceğim; 31 Çünkü O yoksulun sağında durur, Onu yargılayanlardan kurtarmak için. Zebur:109 |
1 Kurtar beni, ya RAB, sana bağlı kimse kalmadı, Sadık insanlar yok oldu. 2 Herkes birbirine yalan söylüyor, Dalkavukluk, ikiyüzlülük ediyor. 3 Sustursun RAB dalkavukların ağzını, Büyüklenen dilleri. 4 Onlar ki, “Dilimizle kazanırız, Dudaklarımız emrimizde, Kim bize efendilik edebilir?” derler. 5 “Şimdi kalkacağım” diyor RAB, “Çünkü mazlumlar eziliyor, Yoksullar inliyor, Özledikleri kurtuluşu vereceğim onlara.” 6 RAB’bin sözleri pak sözlerdir; Toprak ocakta eritilmiş, Yedi kez arıtılmış gümüşe benzer. 7 Sen onları koru, ya RAB, Bu kötü kuşaktan hep uzak tut! 8 İnsanlar arasında alçaklık rağbet görünce, Kötüler her yanda dolaşır oldu. Zebur:12 |
1 Akılsız içinden, “Tanrı yok!” der. İnsanlar bozuldu, iğrençlik aldı yürüdü, İyilik eden yok. 2 RAB göklerden bakar oldu insanlara, Akıllı biri, Tanrı’ya yönelen biri var mı diye. 3 Hepsi sapmış, Çürümüş sanki, İyilik eden yok, Bir kişi bile! 4 Suç işleyenlerin hiçbiri görmüyor mu? Halkımı ekmek yer gibi yiyorlar, RAB’be yakarmıyorlar. 5 Ansızın dehşete düşecekler, Çünkü Tanrı doğruların yanındadır. 6 Mazlumun hayalini boşa çıkarırdınız, Ama RAB onun sığınağıdır. Zebur:14 |
Umarım Rabbim beni bundan daha yakın bir doğruya ulaştırır.18:24